Cumhuriyet ilan edildiğinde yanmış, yıkılmış, yetişmişinsanlarını savaşta kaybetmiş bir Türkiye vardı.
Yokluk, yoksulluk yaşam biçime dönüşmüştü.
Ülkenin başında geçmişi unutmayan ama ileriye inançla bakan lider topluma da kendine güvenmesini aşılıyordu.
10 yıl sonra 1930 lu yıllarda ise dünya artık Türk mucizesinden söz etmeye başlıyordu.
Almanya’dan kaçan bilim adamları ve sanatçılar Amerika’ya değil Türkiye’ye geliyorlardı.
Ülke demir yollarıyla örülüyordu.
Devlet başkanından muhtara kadar herkes yurduna katkıda bulunmak için varını yoğunu ortaya koyuyordu.
Dünyanın en güçlü imparatorluklarından birinin devamı olan Türkiye Cumhuriyeti geçmişine yakışan bir yola girmişti.
Cinayetler bile sayılıydı.
Öylesine az sayıda cinayet işleniyordu ki, gazeteler bu haberleri ilk sayfadan birinci haber olarak veriyorlardı.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki hızla yola devam edilseydi, 2008 de Türkiye dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında büyüklüğü ile göz kamaştıracaktı.
80 yıllık süreçte her yıl bir adım ileri gidilebilseydi uygar dünyaya 80 adım yaklaşılacaktı.
Atatürk’ün yaşama veda etmesiyle ileriye yürüyüş durdu.
Önce yerimizde saymaya başladık, sonra da gerilemeye..
Mangaldan doğalgaza, radyodan renkli televizyona, manyatolu telefondan cep telefonuna ,şalvardan düşük bel pantolona geçmek ilerlemek değildir..
Başka ülkelerden Türkiye’ye bilim adamı gelmediği gibi yetişmiş insanlarımız da ilgisizlikten ve çalışmaları engellediğinden yurt dışına kaçıyorlar.
Ülkeyi yönetme yetkisiyle iş başına getirilenler, yetkilerini az görerek tüm kurumları ele geçirmek, bir anlamda istila etmek için çabalıyorlar..
Gelişmeyi her kente üniversite kurmak sananlar, binasız, rektörsüz, dekansız, profesörsüz, doçentsiz üniversiteler açarak yüksek öğrenimi komediye çeviriyorlar.
Ellerinde diplomaları ile yıllardır işsizliğin sıkıntısıyla ruhsal yapıları bozulan kimya mühendisi, inşaat mühendisi, kimyacı, ziraat mühendisi, jeoloji ve jeofizik mühendisi, iktisatçı, işletmeci, biyolog sayısıyüz binlere ulaştı.
Devlet bu yetişmiş insanlara iş sağlamak yerine yeni üniversiteler açarak diplomalıişsizlerin sayısını arttırma yolunu seçiyor.
Yakında bir yasa çıkartırlar:
“İş bulamayan üniversite mezunlarına gıda paketi ve yakacak dağıtılacaktır”.
Bir zamanlar er olarak askerlik yapmamak, memuriyette derece yükseltmek için seçilen üniversite öğrenimi gelecek yıllarda da “ gıda ve yakacak yardımı almak” için çekiciliğini koruyacaktır.
Türkiye rüzgarların önünde savrulup giden sararmış bir çınar yaprağı görüntüsü veriyor.
İktidarlar bunu halktan saklıyorlar.
Halk ise gerçeği öğrenmek istemiyor.
Peş peşe gelen askeri darbeler gençliği ezdiler ve halkı sindirdiler.
Sivil iktidarlar da darbecilerin kuyrukçuluğunu yaptılar ve yapıyorlar.
1961 Anayasası ile başlayan militarist anayasalar önlenemiyor.
Siyasi partiler genel başkanların oyuncağı olmaktan kurtarılamıyor.
Halk ise sandığa kağıt atarak demokrasiyi yaşadığınısanıyor.
Bu kaptanlarla bu gemi bir limana yanaşamaz.
Ya kumlara çakılır, ya da kayalara çarpar.
Batan geminin yükü olmanın sevilecek ve beğenilecek yanıyoktur.
|