İnternet hayatımızın bir parçası oldu.
Çok güzel, uyarıcı, bilgilendirici, uyarıcı bilgilerin yanı sıra çok iğrenç yalanlar ve sahtekarlıklar da var.
Bu durumuyla biraz da hayata benziyor. Hayat da böyle değil mi?
Değerli arkadaşım Gonce Enünlü Ozanalp yaşanmış bir öykü paylaşmış.
Arkadaşımın annesi Gül Karlıdağ orta okuldan lise bitirene kadar İngilizce hocamızdı.
Çok kibar, zarif, güzel ve donanımlıydı.
Onu en çok sinirlendiren, canını sıkan öğrencisi de bendim.
Öyle harika bir hanımefendiyi neden üzdüğümü bilmiyorum ama galiba çok seviyordum.
Gül Karlıdağ, ünlü Doktor Abtullah Cevdet Karlıdağ’ın kızıydı.
Abdullah Cevdet Karlıdağ, Osmanlı İmparatorluğu ve erken Cumhuriyet döneminde yaşamış Kürt kökenli siyasetçi, düşünür, göz hekimi, şair ve çevirmendi..
Osmanlı ve Türkiye'de Batıcılık akımının önde gelen isimlerinden birisidir.
Gül Karlıdağ’ın Gonce Enünlü Ozanalp’tan başka bir de oğlu var.
Türkiye’de ve Dünya’dan çok tanınan vücut geliştirmeci Ahmet Enünlü.
Ahmet Enünlü, Türkiye'de vücut geliştirme sporunun öncüsü ve bu dalın gelmiş geçmiş en başarılı sporcusudur. 1970-1994 yılları arasında 8 kez Dünya Şampiyonu olmuştur.
Gonce Enünlü Ozanalp yaklaşık 40 yıldır Kanada’nın Manitoba Eyaleti’nin başkenti Winnipeg’de yaşıyor.Fakat kalbi Türkiye’de..
Ya da bedeni orada ama ruhu Türkiye’de ve İstanbul’da diyebiliriz.
İnternette paylaştığı yaşanmış öyküden çok etkilendim ve duygulandım.
66 yıl önce Subaylarımıza verdiğimiz değerin hikayesi..........
Yaklaşık olarak 66 yıl öncesinde, 1950’li yıllardaİstanbul’dayız. Bire bir yaşanmış olan hikayemiz bir belediye otobüsünde geçer. Otobüs tam Eminönü durağına gelmiş ve kapılarını açacakken bir kadının “Sakın kapıları açma, cüzdanım çalındı, otobüste hırsız var” şeklinde canhıraş sesi duyulur.
Kadınısrarcıdır ve bağırmaya devam eder. Bunun üzerine şoför kapıları açmaz ve yerinden kalkarak kadına “otobüste çalındığına emin misin? Çantanı kontrol et!”der. Kadın “biraz önce biletimi almak için cüzdanımı çıkarmıştım, daha sonra yerine koydum ama şimdi yok” diye yanıt verir. Şoför bunun üzerine hiddetlenerek “kimse kıpırdamasın herkesin üzerini arayacağım” der.
Şoför önden biletçi arkadan başlayarak yolcuları tek tek aramaya başlarlar. Herkes aranmış yalnız bir kişi kalmıştır. Henüz aranmayan yolcu binbaşı rütbesinde resmi üniformalı bir kara subayıdır. Üzerinde de haki renkli kalın paltosu vardır. Şoför “Binbaşımı aramaya lüzum yok, bir Türk subayını hırsızlık şüphesi ile asla aramam, cüzdanın bulunamadı” diyerek kapıları açmak için yerine doğru yönelir.
Yankesiciyim ama vicdansız değil!
Tam bu sırada Binbaşının kendinden emin davudi sesi duyulur; “Beni de arayacaksınız, töhmet altında kalmak istemiyorum.” Şoför aramak istemez ama Binbaşının ısrarı karşısında mecbur kalır. Tam elini Binbaşının paltosunun cebine sokarken “hayır arama, ben çaldım!” diyen biraz hırpani giyimli bir adam çıkar. Ve adam “cüzdanını çaldığım kadın bağırınca korktum, aranabileceğimi düşünerek cüzdanı aranmayacağını bildiğim hemen yanımda bulunan Binbaşının kalın paltosunun cebine bıraktım. Fakat bir Türk subayının hırsızlıktan suçlanmasına gönlüm razı değil. Yankesiciyim, hırsızım ama vicdansız değil!” diyerek başınıönüne eğer...
*
Bize neler oluyor? Kutsal değerlerimiz neden peçete gibi kullanılıyor?
Askerimizin, polisimizin, doktorlarımızın, öğretmenlerimizin toplum içindeki değerleri neden yerlerde sürünüyor?
Sosyologlar, psikologlar, felsefeciler ne iş yaparlar?
Bu çok önemli paylaşımından dolayı Gonce hanıma teşekkür ederim.
|