5 Mayıs’ta Ankara Ticaret Odası’nın düzenlediği Avrupa Birliği Paneli’ne katıldım.
Avrupa Birliğine girme yolunda çok büyük adımlar atıldığıaçıkça görülüyor.
Avrupa Birliğinin temeli 1951 yılında 6 ülkenin oluşturduğu Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu ve 1957 Roma Antlaşmasına dayanmaktadır.
Türkiye; 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ortaklık antlaşması imzalıyor.
1987 yılında tam üyelik için baş vuruyor. 1999’da aday olarak kabul ediliyor.
2005’de üyelik müzakereleri başlıyor.
Bu arada Avrupa Birliğinde neler oluyor, bir bakalım.
1973’de Danimarka, Birleşik Krallık, İrlanda, 1981’de Yunanistan
1986’da Portekiz, İspanya,1995’de Avusturya, Finlandiya,İsveç
2004’de Çek Cumhuriyeti, Estonya, Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Slovakya, Sloveny,2007’de Bulgaistan, Romanya Avrupa Birliğine üye oluyorlar.
2004 ve 2007’de üye olan ülkelerden Kıbrıs dışındakiler bir dönemin Komünist bloktan.
Türkiye NATO’nun hamallığının yaparken onlar Varşova Paktı ile karşımızdaydılar.
Milli Gelirin çok büyük bölümü olası komünist saldırı için savunmaya kullanıldı.
Savunma harcamalarındaki aşırılık da, üretime yönelik yatırımları aksattı.
Türkiye dev bir orduyu Avrupa’nın sınır jandarmalığınıyapmak için besledi.
Okullara, hastanelere, yollara, fabrikalara gidecek paralar silahlara akıtıldı.
ABD, AB ve NATO Türkiye’yi yıllarca kullandı.
Sıra Avrupa Birliği üyeliğine gelince dünkü komünistler 2004 yılında üyeliğe alınıyor, Türkiye ise 2005’de ancak müzakerelere başlayabiliyor..
53 yıldır Avrupa yollarındayız.
1987 yılına kadar iktidarlar üyelik baş vurusunda bulunmayıakıl edememişler.
Bu Arada da toplum ikiye bölünmüş.
Avrupa Birliğinden yana olanlar.. Avrupa Birliğine karşıolanlar.
Konunun teknik yanını bilenler dışında, birliğe girmekten yana olanların dünyadan haberleri yok. AB’ne üye olunca herkesin cebi para dolacak, yatağını alan Kars’tan İstanbul’a gider gibi Avrupa kentlerine gidecek sanıyorlar.
AB projesinin içeriğinde herkesin kendi yurdunda refah içinde yaşaması vardır.
Halkların çekirge sürüleri gibi oradan oraya savrulmalarısöz konusu değildir.
Birliğe girmeye karşı olanlar da, buranın bir Hıristiyan kulübü olduğunu Müslümanların giremeyeceğini öne sürüyorlar.
Buna cahillik denir.
Rusya Hıristiyan değil mi? AB’ne girmeye aday adayı bile değil.
Dinsel açıdan bakıldığında Batı Hıristiyanlığı, yani Katolik ve Protestanlık, Doğu Hıristiyanlığı, yani Ortodoks’lukla can düşmanıdır.
En başta aralarında dünya Hıristiyanlığına egemen olma kavgası vardır.
Avrupa Birliği Rusya ile Türkiye arasında bir tercih yapma zorunda kalsa hiç düşünmeden Türkiye’yi seçer.
Avrupa’nın yaşlı ve başta eğitim olmak üzere her alanda çürümeye varan bir çöküntü içinde bulunduğunu Türkiye sonunda anlamıştır.
AKP başarısızlıkta tavan yaparken, dışarıda sürdürdüğü özgün ve gerçekçi siyasetle
AB sürecini kısaltacak gibi görünüyor.
Avrupa Birliğindeki akil adamların “AB Türkiye olmazsa ayakta kalamaz” demeye başlamaları, tam üyeliğimizin yaklaşmakta olduğunun en net göstergesidir.
Bu günlerde gündeme gelen vizesiz Avrupa yolculuğununşimdiye dek sallanması ise AB ülkelerinin aymazlığından kaynaklanmıştır.
Avrupa Türkiye’ye soğuk savaş döneminden borçludur.
Bu büyük borcu ivedilikle ödemezse Türkiye kendine yeni bir dünya kurar ve o dünyanın içinde de yerini alır.
|