Demokratik faşizm olur mu, neden olmasın.
Demokratik sol oluyor ve yutturuluyorsa bir bardak buz gibi suyla demokratik faşizm de iyi gider.
Bu ülkede 1946’dan beri demokrasi masalları söylenir.
1946’da Demokrat Parti ile birlikte demokrasiye geçildiği iddia edilir.
Bunu söyleyenler ciddi olamazlar.
Eğer ciddi olarak böyle düşünülüyorsa 1960, 1971, 1980 darbeleri neyle açıklanır ki..
Türkiye 1946'da demokrasiye falan geçmedi, Çok partili sisteme geçti.
Ancak bu geçiş döneminde yapılan büyük hatalar darbeler olarak siyaset sofrasına konuldu.
Siyasetçilerin yaptıkları işin tanımını bilmediği bir toplumda demokrasi görünmez dağların ardındadır.
14 Mayıs 1950’de iktidar el değiştirdiğinde o günün siyasetçileri husumet batağına düşmeselerdi öncelikle 27 Mayıs darbesi yaşanmayacaktı.
Türkiye’de bazı kesimler için darbeler bir umut olmayacaktı.
2016’ya gelindiğinde husumet, kin ve düşmanlık öyle bir yere geldi ki, 15 Temmuz isyanının başarılı bir darbeye dönüşmemesi nedeniyle üzülenler var:
Bu günlerde devletin yanında yer almamak ihanet ve alçaklıktır.
Erdoğan’ıkimse sevmek zorunda değildir..
Alman halkının tümü Merkel’e bayılıyor mu? Şansölye Merkel’e hakaret eden tek Alman bulunmaz.
Tüm Yunanlılar Çipras’ı seviyorlar mı? En sağdaki Yunanlı bie Komünist Çipras’a hakaret etmez.
Bizim ülkemizde belediye başkanına, başbakana, Cumhurbaşkanına açıkça sövülüyor.
1950’lerde atılan tohumlar bugün ağaca dönüştüler.
Geçen 66 yılda siyasetin husumet değil rekabet olduğu anlaşılamadı.
Kendinden olmayanı yok ederek demokrasiye ulaşılmaz.
Dört örnek vereceğim.
Siyasi partiden çok Ecevit kulübü olan DSP Genel Kurulu yapılacaktı. DSP milletvekili
DR.Sema Pişkinsüt genel başkanlığa adaylığını açıkladı. Genel Kurulu gelen Pişkinsüt ve oğlu girişte tartaklandılar. Kendisine söz hakkı bile verilmedi.
Bütün bunlar olurken Bülent ve Rahşan Ecevit oturdukları yerden olanları izliyordu.
En küçük bir uyarıda bulunmadılar. Ecevit’e karşı aday olmak partiye ihanet sayılıyordu.
Zülfü Lavaneli Ecevit için “ Türkiye’nin Mussolini’si olmayın” diye yazmıştı.
Deniz Baykal uzun yıllar CHP Genel Başkanlığı yaparken partiyi oyuncağa dönüştürdü.
Karşısına aday olarak çıkanlar kendisini partinin kapısının önünde buldu.
Ya da kovulmaktan beter edildi.
Yüksel Çakmur, Ertuğrul Günay, Hikmet Çetin, Altan Öymen den sonra Haluk Koç da kovulanlar kervanına atılacaktı ama Baykal gitti.
Tansu çiller %27’lerde aldığı DYP’yi yenilgiden yenilgiye sürükleyerek barajın altında bıraktı ve kaçtı. Kimse ondan gitmesini istememişti.
Son olarak Devlet Bahçeli yıllar süren başarısızlığına karşın genel başkanlık koltuğunu bırakmak istemiyor.
Önce Meral Akşener’i Fethullah Gülen’in MHP içindeki uzantısı olmakla suçladı.
Bu numara tutmayınca ülkenin ,içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan yararlanma yolunu seçti.
Genel Başkan adaylarını açıklayanları tedbirli olarak disiplin kuruluna yollayarak partiden atmaya hazırlanıyor.
Bu partilerle mi ülkeye demokrasi gelecek?
Yoldan geçerken uğrasa bile çayını yarım bırakarak kaçar.
Kendi içlerinde demokrasiyi işletemeyen partilerle her şey gelir de demokrasi gelemez.
Siyasi Partiler yasasında genel başkanlara verilen yetkiler padişahlarda bile yoktu.
Saray çevresi tarafından istenmeyen padişah paketlenip yollanıyor yerine yenisi getiriliyordu.
Türkiye’deki siyasi partiler yasası başkanlara diktatör yetkisi vermiş.
Genel Başkanın değişmesi için üç yol var.
Ölecek-istifa edecek- siyaseti bırakacak.
Çok ilkel sistemler dışında genel başkanın kalemi eline alıp seçilecek milletvekili adaylarının listesini yaptığı ülke var mı?
Ülkemizde başta iktidar partisi olmak üzere tümünde sistem böyle işliyor.
Halk da oylarıyla milletvekillerini seçtiğini sanıyor.
15 Temmuz önemli bir gündür. İktidardaki partiye tam demokrasiye geçme gücünü sağlamıştır.
Bu fırsatı iyi kullanmalı ve seçim barajından başlamak üzere siyasi partiler yasasını hızla değiştirmelidir.. Önceki partileri yiyen baraj AKP’yi de yuttuğunda ağlamak kimseye yarar sağlamaz.
|