Halk oylaması eğer önceden planlanmış bir orta oyunu değilse kendine özgü koşulları vardır,.
Hukuk ve adalet yoksa halk oylamasının içeriği tartışılır.
Hatta en baştan anlamsızlaşır. Hele hele yapılan oylamanın sayımında kuşkular varsa..
Yasaları koruması ve işlemesi için görevli olanlar, “az kanunsuzluk olduğu” gerekçesiyle kuşkuların üzerine benzin döküyorlarsa..
Hukuk, “ pilav üzerine az fasulye” mantığı ile işlerlik kazanmaz.
Hukukun egemen olmadığı toplumlar ise adaletle yönetiliyor olamazlar.
İnsanın aklına hemen Ziya Paşa’nın çok bilinen beyiti gelir.
“Zâlim yine bir zulme giriftâr olur âhir
Elbet olur ev yıkanın hânesi vîrân”
Zulüm yerine hukuk ve adalet konsa da kimsenin sonradan hanesi viran olmasa..
Sorun sadece halk oylaması sonuçlarıyla da sınırlı değil ki.
Halk oylamasına giden süreçteki dengesizlik, saldırganlık, tek yanlılık, devletin kurum ve araçlarının yanı sıra parasını kullanmak gözlerden kaçmadı.
Bunların yanı sıra yandaş medya denilen gazete ve televizyonların beyin yıkama yöntemleri çirkin ve küstahçaydı.
2016 yılından konuya girersek ortaya çıkan görüntü Türkiye’nin konumuna uygun değildi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Çağdaş Gazeteciler Derneği verilerine göre 2016 yılında;
*780 gazetecinin basın kartı iptal edildi,
*839 gazeteciye haberleri nedeniyle dava açıldı,
* 157 yayın organı kapatıldı,
* 14 yayın yasağı kararı verildi.
* 189 gazeteci sözlü ve fiziksel saldırıya uğradı,
*İşini kaybeden gazeteci sayısı 10 bini aştı.
*Yedi yabancı gazeteci sınır dışı edildi
* Üç basın merkezine polis baskını yapıldı
* 20 siteye erişim engeli getirildi.
* 158 gazeteci tutuklu
Dünyadaki tutuklu gazetecilerin yarısı Türkiye’de
2016 yılında Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü Sıralaması’nda Türkiye, 2015’e göre iki puan daha kaybederek, 180 ülke arasında 151’inci sıraya geriledi. Washington merkezli düşünce kuruluşu ‘Freedom House’ ise yayınladığı raporda, Türkiye’nin basın özgürlüğü açısından ‘yarı özgür ülke’ konumundan ‘özgür olmayan ülke’ konumuna düşürüldüğünü açıklamıştı.
Neredeyse her alanda nal topluyoruz.
Doçent ve profesör tezlerindeki çalıntı damgasıyla da birinci sıradayız.
Türkiye hiç olmadığı kadar kötü durumda ama halkımız elinde verilen oyuncakla avunuyor.
Bir yanda Erdoğan severler ve ona tapanlar, öte yanda sevmeyenler ve nefret edenler.
Duygular yaşama bu kadar çok egemen olduğunda felaket yakındır.
Ali İmran Suresi’nin 190. Ayeti şöyledir:
“Şu gerçektir ki, göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, aklını ve gönlünü işletenler için çok ibretler vardır”
Bir de Maide Suresi 100.Ayet’e bakalım ne demiş:
“De ki : Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz. O halde, ey akıl ve gönül sahipleri ! Allah’tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz.”
Aklını Şeytan’ın buyruğuna verenlerle doğrular bulunamaz.
Türkiye eğer bu gün gazeteci hapishanesine dönmüşse, bunu sorumlusu kişisel hırs ve yükselişlerini toplumun huzurundan önde görenlerdir.
|