Manisa’daki kışlalarda bir ay önce başlayan gıda zehirlenmesinden etkilenen asker sayısı ile ilgili tek açıklama CHP Manisa milletvekili Tur Yıldız Biçer’den geldi.
Biçer gıda zehirlenmesinden etkilenen asker sayısın 3000 olduğunu öne sürdü.
Son gıda zehirlenmesi 1.inci Piyade Eğitim Komutanlığı Albay Arif Seyhun Kışlası’nda meydana geldi ve 500 asker akşam yemeğinden sonra hastaneye kaldırıldı.
Böyle durumlarda yetkililer nedense konuşmaktan kaçınırlar ya da doğruyu asla söylemezler.
Oysa bir işi söylentisi olmasından kötüdür.
Bu arada öğrendik ki yemekler bir yemek şirketinden alınıyormuş.
Çok kişi efemine bir tavırla “ ay bundan ne olacakmış” diyebilir.
Bizler köşe yazarları olarak ne yazık ki nazik davranmak zorunda olduğumuzdan , “ebenizin”… diye başlayan bir cümle kuramıyoruz.
Önce bu işlerin eskiden nasıl yapıldığını anlatalım.
Kışlalarda pişirilecek yemeklerin malzemeleri çiğ olarak alınır ve aşçılar tarafından kışla mutfaklarında pişirilirdi. Her öğün için pişen yemekler önce tabaklara konur ve bir tepsi için o birliğin komutanına götürülürdü.
Komutan yemeklerin tadına baktıktan sonra askere dağıtılmasını söyler ve yemekler karavanalar içinde yemekhanelere gönderilirdi.
Aşçılar dahil mutfakta çalışanların tümü erler arasından seçilirdi.
Her birlikte bir tane sivil aşçı bulunurdu.
Acemi birlikleri içinden de mutlaka her dönem de yeterli sayıda aşçı çıkar bunlar genellikle sivil olan baş aşçıya yardımcı olarak verilirdi.
Yemek için gerekli malzeme levazım subaylarınca alındığından özen gösterilirdi.
Sebzeler, etler, bakliyat ve özellikle yağlar kaliteli olurdu.
Çünkü o levazım subayının sicili birlik komutanınca düzenleniyordu.
Ne zaman bu iş yemek şirketlerine devredildi?
Genel Kurmay buna nasıl izin verdi diye bir soru çok komik kaçacak.
Ordu içinde bağıra çağıra yapılanan firavun cemaatini sezemeyen komuta kademesi yiyeceklerle mi ilgilenecek.
1960 darbesinden sonra bazı generaller çok bilen pozlarında 20 yılda ülkeyi yaşanmaz hale getirdiler.
Bu bağlamda AKP iktidarı varlığını bu bazı generallere borçludur.
Sadece o kadarla da değil, 1970 ile 1980 arasında ölen 5000 yetişmiş gencin ölümünden de sorumludurlar.
Askeri birliklerin yemeklerini özel şirketlere vermek stratejik olarak ölümcül tehlikeler içerir.
Asker nasıl kendi subaylarını yetiştiriyorsa, kendi yemeğini de pişirmelidir.
Askeri birliklere yemek şirketlerinden gıda alınması tek kurşun atılmadan onlarca askeri birliğin bir anda yol edilmesi anlamını taşır.
Ordunun kurmay subaylarına bu durum sorulursa gerekli açıklamayı yapacaklardır.
Onların açıklaması yetersiz kalırsa benim yerim yurdum belli çağırsınlar anlatayım.
Başta Avrupa’nın emperyalistleri olmak üzere çok sayıda ülke üzerinde yaşadığımız toprakları bizden almak ya da devleti parçalayarak güçsüzleştirmek için 1699 Karlofça Antlaşmasından beri çabalamaktadır.
Sevr ile bu amaçlarına ulaştıklarını sanırken, şu günlerde bazı aşağılık alçakların piçlerle dayanışma içinde sövgüler yağdırdıkları Mustafa Kemal’in önderliğinde başlatılan ulusal direniş sonunda bu günkü topraklarımızı koruduk.
Yurdumuzun çevresinde bizi bölmek, parçalamak ve yutmak için Avrupa ve ABD’nin kurdurduğu onlarca terör örgütü varken orduyu güçsüzleştirmek veya önemsememek ihanetin ve şerefsizliğin en büyüğüdür.
Askerin yemeğini sağlayan şirketlerin bir veya bir kaçını ele geçiren bir örgüt kısa sürede uyuşturtucu bağımlısı askerler yaratabilir.
Eskisinden daha iyisini ve güzelini yapmaya değişim ve gelişim denir.
Var olanı yok edip geçmişi arar duruma gelmeye de gericilik ve hainlik.
Bundan sonra kimseye resmi tarih yazdırılamaz. Yazılırsa da ancak tuvalet kağıdı olarak kullanılır.
|