30 Ağustos Zafer Bayramı son yıllarda tartışma konusu yapılmaktadır.
Bu günü tartışmaya açmak Yunan ordusunu Anadolu’ya çağırmakla eş değerdedir.
“Biz canımızı dişimize takarak ve elimizde kalan son gücümüzle işgalciler yurdumuzdan söküp attık ama keşke bunu yapmasaydık” demenin dolaylı anlatımıdır.
“Kurtuluş Savaşı yoktur” diyen şerefsizlerin, hainlerin ve alçakların çıktığı bir toplumda elbette baba adının Yorgo, Vasili, Dimitri olmasını özleyenler de bulunacaktır.
Bu yazdığım sakın yanlış anlaşılmasın. Kimseyi küçümsemiyorum ve aşağılamıyorum.
Ancak her insan kendi atalarının torunu olmak ister.
Bir Türk ile bir Yunanlı kendi istekleriyle evlenirler ve çocuk sahibi olurlar.
Böyle bir durum insanlığın sürmesi için de gereklidir.
Benim karşı çıktığım işgalcilik ve tecavüzdür.
İşgal çocukları bu nedenle 30 Ağustos Zafer Bayramı’na karşıdırlar.
Asıl babalarının denize dökülmesinin acısını içlerinden atamıyorlar.
Zafer Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal bayramıdır. Her yıl 30 Ağustos günü kutlanır. Zafer Bayramı, 1922 yılında 26 Ağustos’ta başlayıp, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni (Büyük Taarruz) anmak için kutlanan bayramdır.
İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder.
Zafer Bayramı, ilk defa 30 Ağustos 1923 günü Afyonkarahisar, Denizli, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir’de kutlanmıştır.
Resmî olarak Zafer Bayramı ilân edilmesi 1935 yılının Mayıs ayında olmuştur.
Zafer Bayramı, tüm yurtta törenlerle kutlanır. Devlet görevlileri ve birçok vatandaş, Ankara’da Anıtkabir’i, diğer illerde de anıt ve şehitlikleri ziyaret edip, Mustafa Kemal Atatürk’e, silâh arkadaşlarına ve komutasında savaşmış askerlere şükranlarını sunar.
Hemen hemen her yerleşim yerinde, askerî birlikler geçit törenlerine katılır. Ayrıca dış temsilciliklerde de çeşitli kutlamalar yapılır.
30 Ağustos günü, Türkiye’de resmî tatildir.
30 Ağustos zaferi, Türk milletinin asla tutsak edilemeyeceğini; göklerini süsleyen Ay Yıldızlı Bayrağı’nın gönderden indirilemeyeceğini ve yurdumuzun her köşesini çınlatan ezan seslerinin dindirilemeyeceğini bütün dünyaya haykıran gurur duyacağımız bir sonuçtur.
Bu zafer, namusumuzu ve kutsal değerlerimizi işgalcilerden kurtarmakla kalmamış; aynı zamanda tutsak bulunan diğer uluslara da yol gösterici bir ışık olmuştur.
30 Ağustos’un gerçek anlamını ve önemini Büyük Zafer’in ikinci yıl dönümünde (30Ağustos 1924) Dumlupınar’ın Çal tepesinde yapılan törende Atatürk’ün verdiği söylevde görürüz: “… Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetin temeli burada tarsin olundu (kuvvetlendirildi), hayat-ı ebediyesi (ebedî hayatı) burada tetviç olundu (taçlandırıldı). Bu sahada akan Türk kanları, bu semada pervaz eden (uçan) şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır.”
Atalarımız ; yokluklar içinde ve en zor koşullarda işgalcilere karşı, tarihte benzeri görülmemiş bir destan yazmıştır.
Bunu görmezden gelmek tek kelimeyle ihanettir.
Bu bağlamda 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın içeriğini tartışmak da vatan hainliği sayılır.
Bugün Osmanlıyı özleyenler ve 30 Ağustos’u küçümseyenler Sevr ile bize verilen sadaka topraklara bakarlarsa tutsaklığın tam kenarından döndüklerini göreceklerdir.
Burada açıklama yapmama gerek yok çünkü okullardaki her tarih kitabında Sevr haritası vardır.
Cumhuriyet kulluktan yurttaşlığa geçiştir.
30 Ağustos Zafer Bayramı da kulluğu özleyen zavallılara batmaktadır…
|