12 Eylül darbesinin başındaki beyinsiz, Japonya’da 200 üniversite olduğunu söylemişti.
Hızla bu rakama yaklaşıyoruz.
Üniversite açanlara sormak isterim hatta sordum bile:
“Üniversite ne demektir ve yüksek okulla farkı nedir?”
Türkiye’nin bu kadar çok üniversiteye ihtiyacı bulunmuyor.
Eğer iş planlaması yapılmadan peş peşe üniversite açılırsa diplomalı işsizler ordusu yaratmanın ötesinde işe yaramaz.
Üstte mühendisler altta ameleler büyük yığınlar oluştururken aradaki teknisyenler boşluğu da uçurumlar yaratıyor.
Böyle bir öğretim sistemi ancak ülkenin felaketi olur.
Konuya küresel olarak bakıldığında da gerçek tokat gibi çarpıyor.
Eğitim, araştırma, alıntılanma sayısı, endüstri geliri ve okulların uluslararası görünümlerinin temel alındığı araştırmada ilk 500'e Türkiye'den 5 okul girdi.
Genel sıralamada Oxford 1. olurken, eğitim sıralamasında Kaliforniya Teknoloji Üniversitesi yerini korudu.
Alıntılanma sayısında ise tıp alanında eğitim veren St. Goerge's, London Üniversitesi liderliği başka okullara bırakmadı.
Times Higher Education tarafından 12 yıldır hazırlanan listede son 5 yıldır Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü 1. sırayı başka bir okula bırakmıyordu. Ancak bu sene açıklanan listede 1. sıra değişti. Kaliforniya Teknoloji Üniversitesi 2. sıraya gerilerken Oxford Üniversitesi 1. sıraya yerleşti.
Bu beş yüz üniversite içine Türkiye’den beş tanesi girebildi.
267. Koç Üniversitesi, 335.Sabancı Üniversitesi, 353.Bilkent Üniversitesi,
402.Atılım Üniversitesi, 407. Boğaziçi Üniversitesi.
Nerede anlı şanlı devlet üniversitelerimiz.
İTÜ, ODTÜ, İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Hacettepe, 9 Eylül, Çukurova, Karadeniz, 100 Yıl Üniversitesi ve diğerleri.
Elimdeki son rakama göre 193 üniversitemiz bulunuyor.
Toplam akademisyen sayısı 150 bin 886.
Bunun 22 bin 535’i profesör, 14 bin 203’ü doçent.
Bilimsel çalışmaların orijinal olup olmadığını gösteren benzerlik indeksinde de dünya ortalaması yüzde 15 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 28.5. Bu oran, Türkiye’de yapılan çalışmaların yaklaşık üçte birinde yeni bir fikir geliştirilmediğini ve diğer tezleri tekrar ettiği anlamına geliyor. Kol kırılınca yen içinde kalmıyor..Kürselleşme ıskalanıyor.
Üniversite açmak, kendin pişir kendin ye yerleri açmaya benzemez.
Bir boş bina bir de tabela ile üniversite açarak üretici toplum yaratılamaz.
Türk siyasetçileri meslek sahibi, üretici insan kitlelerinden her zaman korkmuşlardır.
ABD uşağı darbeciler de yaptıkları darbelerle gençlerin kişiliklerini ve yurt sevgilerini yok ederek onların bu korkularını gidermelerine destek oldular.
Ülkemizde devlet düşünen insan istemiyor.
Demokrasiyi, belli aralıklarla sandığa oy atıp parti başkanlarının yaptıkları listeyi onaylamak sanan yığınlar işin kolaycılığındalar.
Yurttaşlık ve onun getireceği bilinçten korktuklarından kapı kulu olmanın rahatlığını seçiyorlar.
Siyaseti orduya sokarak baskı, camiye sokarak manevi sömürü, okula sokarak mesleksiz genç yığınları ile nereye kadar gidilebilir?
Bu gidişle, 22.yüzyılı görenler “ bir zamanlar Türkiye varmış “ diyecekler..
Görünen yerler için rehber tutulmaz.
|