Okurlarımın yolladığı iletilere her zaman önem verdim.
Son günlerde, sık sık neden gündemi izlemediğimi soruyorlar.
Yazılarımda gündeme dokunmadığımdan yakınanlar ama öte yandan da “ günlük siyaseti yazmadığın için seni okuyoruz” diyenler var.
Gündemi elbette izliyorum.
Bu arada herkesin benimle birlikte izlediğini de aklımdan çıkartmıyorum.
Köşe yazarlığı kendini tüm insanlardan daha akıllı sanmak da değildir.
Köşe yazarları ülkeye ve dünyaya düzen vereceklerini sanırlar ama bu ispatlamadığı için cılız bir teori olarak kalmıştır.
Yıllardır yazıyorum, öyle zamanlar oldu ki gündem konusunda ayakkabı boyacısının benden daha isabetli yorum yaptığına tanık oldum.
Adam yazmaya başlasa, yazarım diye gezenlerin çoğu iş aramaya başlar.
Pek sevmem ama tam yeri olduğu için yazıyorum.
Eskiden köşe yazarları bilgili, birikimli, donanımlı, saygın ve ciddiye alınan kişilerdi.
Zamanla hayatında 10 tane kitap okumamış kişiler yazmaya başladılar.
Hiçbir şey bulamadıkları zaman sevgililerine mektup yazdılar.
Televizyonlarda, gazetelerde, yollarda, metrolarda gündem o kadar çok işleniyor ki, insanlar artık bunalıma girmeye başladılar, Onları başka yerlere götürüp hava aldırmak gerekmez mi?
Köşe yazarlığı geyik muhabbeti yapmak değildir.
İnsanlara görüp bildiklerini tekrar tekrar anlatmak sıkıcı ve iticidir.
Günde üç öğün aynı yemeği kaç gün yiyebiliriz?
Günlük siyaset yazıları okuyanların bilgilerine nasıl bir katkıda bulunur ki?
Yazılarımızı okuyanlar onlardan yeni bilgiler edinmeli, akıllarında bir şeyler kalmalı.
Siyaset önemlidir ama hayatın küçük bir parçasıdır, hepsi o kadar.
Öte yanda acıları, şakaları, ilginçlikleriyle kocaman bir hayat denizi var.
Günlük hayatımızda çok çeşitli konuşmalar yapılır.
Üzerinde yaşadığımız coğrafyada öyle benzetmeler yapılır ki, tek tek söylendiğinde pek anlamı yoktur ama bunlar topladığımızda çok ilginç bir durum ortaya çıkar.
İşte hepimizin çocuk yaştan beri kullandığımız benzetmeler.
Erken yatana tavuk, geç yatana gece kuşu, çok ders çalışana inek, geç anlayana öküz,
inatçı olana keçi, iri kadına at, iri erkeğe ayı, uysal olana kedi, komik olana maymun,
uslu çocuğa kuzu, yaramaz çocuğa eşek sıpası, kabadayı olana it, boş boş bakana angut,
işin ustasına kurt, fazla bilene çakal, çok yiyene fil, sesini çıkarmayana koyun,
kurnaz olana tilki, başarılı olana aslan, çok çalışana eşek, çok kilolu olana camış,
kinci olana deve, içerden haber sızdırana köstebek, incecik olana solucan,
nankör olana kedi, sadakat gösterene köpek, sesi kötü olana karga, sesi güzel olana bülbül,
hainlik edene domuz, sinsilik yapana yılan, ummadık zamanda can yakana akrep, asalak yaşayana at sineği, laf sokana eşek arısı, kıyıda yüzene ördek, çabuk kızana horoz,
güzel kıza piliç, tuttu mu bırakmayana kene, çok konuşana cır cır böceği,
gereksiz konuşana geyik, delikanlı görünene koç, acemiye kuş, yeni gelene çaylak,
güzel kadına kuğu, yaşlıya akbaba, saçı olmayana kelaynak, sevişenlere kumru, çocukları severken dana veya kuzu, başarılı olana, vay hayvan vay…
Eksik kaldıysa bağışlamanıza sığınıyorum.
Görüldüğü gibi davranışlar insan dışında her canlıya benzetilmiş.
Bunlardan başkaları da var ama sansüre takılır.
Dünyadaki en donanımlı canlı insandır ama hayvanlara benzemek veya benzetmek için tüm zekasını kullanır. Eğitim ve öğretim çok iyi planlanmadıkça insana insan olmak öğretilemez.
İlk okuldan başlayarak çocuklara yüklenen bilgilerin yaşam sürecinde pek az işe yaradığı biliniyor ama bu konuda önlem alınmıyor.
Toplumu sürü kendisini de çoban gören siyaset anlayışı egemen oldukça da insanlaşmak yolunda sağlıklı adım atılamaz.
Yüz yıllar sonra gelinen son noktanın hayvanlara özenmek olduğunu görmek herkese rahatsızlık vermeye başladığında çözüm için adım atılmış sayılacaktır.
Yoksa bizim yazılar devekuşu yumurtasına benzemeye devam eder.
|