Okulla tanıştığım günün üzerinden 68 yıl geçti.
İlk okula başladığım tarihte doğanların bir kısmı öldüler.
Çalışanlar emekliye ayrıldılar.
Neredeyse tümü dede ya da nine oldular.
Ölenler bizim yaşadığımız acıları bilmeden gittiler.
Çünkü eğitim ve öğretimdeki bozulmayı, kargaşayı ve rezilliği görmediler.
Bizler iyi bir öğrenim gördük ama bazı öğretmenlerin bireysel çabaları dışında eğitimin ne olduğunu bile bilmeden yıllarımızı geçirdik.
10 Kasım 1938’den sonra bu ülkede eğitim unutuldu.
Bilinçli yurttaş yetiştirme bir yana bırakılarak “ devlet büyüklerine tapan” kapıkulu üretimi başladı.
Devlet suçlarla değil fikirle, düşünceyle, yazıp çizmeyle mücadele yolunu seçti.
Sonunda öyle bir duruma gelindi ki, aydın olmak suç sayıldı.
Oysa aydın, devlet büyükleri adı verilen ve dünyanın başka yerinde bulunmayan garabetin önünde eğilen, onlara kuyruk sallayan okumuş takımı değildir.
Aydınları susturulmuş bir toplum karanlık labirentlerde kaybolup gitmeye ve yok olmaya mahkumdur.
Almanya’da bir Lise Müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş:
”Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim.
Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü.
İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.
Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.
Sizlerden isteğim şudur;
Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın.
Çabalarınız bilgili canavarlar ve beceriklipsikopatlar üretmesin.
Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.”
Bu güzel ve anlamlı mektup Türkçe ve edebiyat kitaplarında neden yer almaz?
Öğretmenlere böyle bir uyarı yapılsaydı, orta okuldan terk firavunun buyruğuna giren yargıçlar, savcılar, generaller, polis müdürleri, profesörler rezaletini yaşamazdık.
Türkiye’nin ülkeye yararlı olacak insan yetiştirmeye yönelik bir eğitim- öğretim politikası olmadığı için düşünme özürlüler ortalıkta kaynıyor.
Neden, niçin, nasıl sorularının yanıtlarını almadan yaşanan hayatlar da cezaevlerinde bitiyor.
Bunların yanısıra okumak angarya gibi görünüyor.
30 yaşına kadar olanlar arasında bir araştırma yapılsa ve “Türkçe Kur’an okudunuz mu” diye sorulsa yüzde birlik oran ancak tutturulur.
Çünkü Kur’an’ı bir kez okuyan firavun ve onun gibilere baş eğmez.
Nereden çıktığı belli olmayan bir şeyh bozuntusunun önünde cennete gitmek için el öpme sırası oluşturan onlarca salağa rastlanmaz.
İbadetlein günah örtüsü olarak kullanılamayacağı bilinir.
Türkiye’de 20 milyon hane var. Kaçında kitaplık olduğu araştırıldı mı?
Evi ahırdan ayıran en belirgin özellik kitaplıktır.
İnsanların ekmek almaya paraları yok diyecekler çevrelerine baksınlar.
Öok kişinin cebinde paketi 10 lira olan yabancı marka sigaralar var.
Üzerindeki giysileri dökülen kadın ve erkeklerin ellerinde binlerce liralık akıllı telefonlar.
Varoşlardaki ilkokul çocukaları ellerinde de akıllı telefonlarla birbirlerine hava atıyorlar.
Yetersiz öğretim ve eğitim görgüsüz nesiller yetişmesinin ilk nedenidir.
Bu görgüsüz nesiller gelecekte ülkeyi yönetecekler veya üst düzey bürokrat olacaklar.
AKP ve Erdoğan gerçekten tarihe iyi geçmek istiyorlarsa 50 yıllık bir eğtim ve öğretim programı hazırlasınlar. Hatta anayasaya koysunlar.
Duble yollar iyidir de duble ahmakların elinde yok olur gider
|