Siyaset kurallarını bilmiyoruz ya da bilmek istemiyoruz.
Her seçimim bir kazananı ve bir de kaybedeni vardır.
Siyaset husumet değil rekabettir.
Bunu CHP Genel Başkanına da bu şekilde söylemiştim.
Kılıçdaroğlu “haklısın” dedi ama bildiği yolu değiştirmedi.
24 Haziran seçimi bitti ama komplo teorileri bitmedi. Fesat yuvaları çalışıyor.
Seçim gecesi Muharrem İnce kaçırılmış da, tehdit edilmiş de , miş miş, muş muş.
Bu kadar alçaklık ve ahlaksızlık toplumu doğru bir çizgide buluşturmaz.
Bir başka konu da seçim sonrasın da herkesin CHP’yi bir yerlere çekiştirmesi.
Seçim kaybeden genel başkanın görevini bırakması batı Avrupa demokrasilerinde bir gelenektir.
Buna kimse karşı çıkmıyor da , Türkiye ne batılıdır, ne de demokrasiyi yaşamaktadır.
Biz batılıyız deyince batılı olunmuyor.
Bu ülkede 70 yıldır söylenen bir de yalan var.
1946’da demokrasiye geçmişiz. Bizim neden haberimiz yok…
Derin devlet gibi, bir derin demokrasi var da biz mi bilmiyoruz.
Türkiye 1946’da “çok partili sisteme” geçmiştir.
Çok partili sistem demokrasiyi getirebilir de, getiremez de… Bizim ülkemize de getirmedi.
Hani bir ara Türk müziğini çok sesli yapma saplantısı vardı.
Kendini çok akıllı sanan bazı kişiler oldukça aptalca bir uygulama yaparak çok sesli müziği yakaladıklarını sandılar.
Orkestradaki kemanları, klarnetleri, kanunları, tamburları, udları ikiden dörde , beşe hatta altıya çıkartarak çok sesli müzik yaptıklarını öne sürdüler.
Oysa buna “çok sazlı müzik” denirdi.
Eğer çok parti ile demokrasi gelebilseydi günümüzdeki 98 parti ile dünya demokrasi liginin lideri olurduk.
Siyasetimizde bir başka sakatlık daha var. Herkes her partinin işine karışmaya çalışıyor.
Batı geleneğine göre Kılıçdaroğlu’nun görevi bırakması yerinde olur fakat bu kararı sokaktaki adam veya diğer partililer veremez.
Ayrıca bu kadarla da kalınmıyor, Kılıçdaroğlu gitsin de falanca gelsin muhabbetleri iyice işin tadını kaçırıyor.
Konu CHP yönetimini, delegeleri, parti üyelerini ve bu partiye oy verenleri ilgilendirir.
Kılıçdaroğlu’nun başarısını ölçmek için önce bir önceki genel başkana da bakmak gerekmez mi?
Baykal kaç seçim kaybetti.CHP’yi seçim barajı altına düşüren ve meclis dışı bırakan Baykal değil miydi? Kaset olayı patlamasaydı Baykal genel başkanlığa devam edecekti.
Kişileri suçlamadan önce CHP’nin yapısının irdelenmesi gerekir.
Azıcık geçmişe dönelim.
CHP 12 Eylül cuntasınca kapatıldığında Genel Başkan Bülent Ecevit’ti.
Daha sonra tüm ısrarlı çağrılara karşın SHP’nin , daha sonra da CHP’nin başına geçmeyi ger çevirdi.
12 Eylül faşist darbesi öncesi Bülent ve Rahşan Ecevit’in yeni bir parti kurarak CHP’den ayrılma hazırlığında olduğunu bilmeyen var mı?
Rahşan Ecevit’in kurduğu ve başkanlığını yaptığı KÖYLÜ DERNEĞİ yeni kurulacak partinin alt yapısını hazırlamaktaydı.
Bülent Ecevit neden yeni bir parti gereği duymuştu. Bu neden sorgulanmaz?
CHP’nin sorunları ile özellikle AKP’lilerin ilgilenmesini ve televizyonda yaptıkları geyik muhabbetlerini anlamak oldukça zor.
Herkes kendi işine baksın..
Ve bir başka konu var ki, insanları keriz yerine koyuyorlar.
Tüm siyasi partilerde tek adam diktası varken, Türkiye’nin tek adamla yönetilmesine karşı çıkıyorlar.
Önce kendi evlerini temizlesinler sonra kent meydanın temizliğini eleştirsinler.
|