Kadınlarımız ikiye ayrılmış durumda.
Varlıklı olanlar konken, briç, mevsim partilerinde, brançlarda geziyorlar.
Yoksullar ise kollarının altında bir Kur’an alarak "okumaya" gidiyorlar.
Bir de ilk otobüsle evlere yemek pişirmeye, çocuk bakmaya ve temizlik
yapmaya gidenler var.
Kur’an okumaya gidenlerin hepsinin dili Türkçe, tek kelime Arapça bilmiyorlar ama Kur’an okuyana cennetin kapısını aralayacak diye sevaba ulaşma peşindeler.
Kur’an okumak güzeldir.
Fakat bu güzelliğin aynı zamanda yararlı olması için okunanların anlaşılması gerekir.
Kenar mahallelerde Kur’an insanları uyutmak, yoksulluklarını unutturmak, öteki dünya hayallerinin peşine takmak için kullanılıyor.
İnsanların kutsal kitaplarını kendi dilleriyle okuyup anlamaları aklın farzıdır.
Nereden çıkardın bu farzı, diyenlere yanıtım hazır :
- Türbanın farz olduğunu çıkardıkları yerden...
Derinlemesine bir Kur’an yorumuna gidildiğinde türban, çarşaf gibi uydurmaların farz olmadığı kolayca anlaşılacağı gibi insanların kendi dilinde kutsal kitaplarını okumalarının da farz olduğu görülecektir.
Ne yazık ki İslam'ın kuralları sürekli şekilde kadınların aleyhine ve onları toplumun dışına atacak biçimde geliştirilmiştir.
Dinin gereği denilen türban Türkçe değildir hatta biraz daha genişletirsek Müslümanca bile değildir, Fransızcadır.
Fransız modacının kadınlar seksi görünsünler diye piyasa sürdüğü bir örtüdür.
Ünlü ressam Mattise’in 1917’de yaptığı “Woman in Turban” adlı tablosuna bakmak yeter.
Taliban'ın Afganistan'daki uygulamaları, İran'da yaşananlar İslam'la bağdaştırılamaz.
Kendilerini şeyh, alim, imam, ayetullah, dini önder ilan edenlerle, halkı kandırmanın yolunu dini kullanmaktan geçtiğini gören siyasetçiler İslam'a ihanet ederken kadına, kadına ihanet ederken insanlığa ihanet ediyorlar.
Türk kadını cumhuriyetin kendine sunduğu erkekle eşit işlerde özgürce çalışma onurunu elinin tersiyle itme aymazlığına düşüyor.
Kadının yeri evidir, görevi ise anneliliktir diyerek onu toplumdan dışlama çabasına giren din bezirganlarının pervanesi olmak Türk kadınına yakışmayan bir durumdur.
Bu "kadınlık" onurunun "MAL" haline dönüşme sürecidir.
Türk kadınının konumunu koruması ne konken partilerinden geçer ne de Kur’an kurslarından….
Türban bazılarınca ciddiye alınmıyor ama aslında beyinleri dıştan sarmaya
başlayan örümcek ağıdır.. Kafaya sarılan çaput beyindeki düşünceyi yansıtır.
Çevremize baktığımızda artık yüzlerce türbanlı görüyoruz.
Yüzlerde allıklar, rimeller, rujlar, takma kirpikler.
Parmaklarda ojeler. Ayaklarda daracık kot pantolonlar..
Bedeni saran ve hatları ortaya çıkaran giysiler. Başlarda türban..
Bazıları bu konu kapandı, kurcalamayın diyor ama işin bir başka yanı var ki asla
unutturulamaz.
İsteyen istediği gibi giyinir ama bunu Kur’an içine sokmaya çalışanların ödeyecekleri fatura çok ağır olacaktır. Tanrı’ya işini öğretmenin bir bedeli vardır…
Yazımı saptırmak amacında olanlar baş örtüsüne karşı çıktığımı öne süreceklerdir.
Baş örtüsü üzerinde yaşadığımız coğrafyada 7 bin yıldır vardır.
Dinle, imanla, Kur’an’la hiç ilişkisi yoktur.
Türk kadını orta yolu bulmak zorundadır.
Daha ötesi Türk kadını düşünmelidir.
Öncesine bakmalı, sonrasını hesap etmelidir.
Bir kez yetmez üç kez düşünmelidir.
Düşünmeden çıkılan her yol bilinmezlik çukurunun dibinde son bulur.
En güzel örnek İran’dır. Şah için zalim dediler ve yolladılar.
Gelenin zulmü gideni bin kez arattı.
Türk kadını kandırılıyor, aldatılıyor ve yanlış yola sürükleniyor.
Kadınlar İslam dünyasını yaşamıyorlar..
Erkek kılığına girmiş şeytanların peşinden gidiyorlar..
|