1945’e kadar ADLİYE Vekaleti anlaşılmaz biçimde ADALET Bakanlığı oldu.
Adalet ülkenin her kesiminde olması gereken bir olgudur.
Neden olduğu anlaşılmaz biçimde adliyelerin duvarları arasına sıkıştırıldı.
50 yıl süren davaların bulunduğun bir ülkede mahkemelerde adalet sağlanabilir mi?
Yassıada da kurulan mahkeme biçimindeki sirkten sonra , 12 Mart ve “12 Eylül mahkemeleri İnfaz kurumları gibi çalıştı.
Ergenekon ve Balyoz gibi sahte kanıtlı düzmece davalar sürecinde ise insanlar suçsuz yere cezaevlerinde yatmakla kalmadı ölenler ve intihar edenler oldu.
Çoktan adı değişmesi gereken bakanlığın adı ise ADALET olarak anılmayı sürdürüyor.
Mahkemelerin saygınlığını sağlayan hakimlerdir.
Hakim kelimesi günümüzde yargıç olarak kullanılıyor ama ben pek sevmiyorum.
Kullanıyorum da, yine sevmiyorum. Hakim bana daha içi dolu geliyor.
Günümüzün adliye sisteminde hakimin bir tanımı yoktur. Bu çok büyük bir eksikliktir.
Hukuk sistemine bakmak gereği bile duyulmadığı için Avrupa’nın birbirinden çok farklı ülkelerinde yasa devşirilerek oluşturulan sistem bir türlü yerine oturmamıştır.
Ceza yasası, medeni yasa, ticaret yasası aynı ülkeden alınamaz mıydı?
Hatta Mecelle’den yararlanma yoluna gidilebilirdi.
Mecelle, 1868-1876 yılları arasında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir komisyon tarafından derlenen İslami özel hukuk (medeni hukuk) kuralları kodeksidir. Osmanlı İmparatorluğu'nun son yarım yüzyılında şer'i mahkemelerde hukuki dayanak olarak kullanılmıştır. Bir giriş 16 bölümden oluşur ve 1851 madde içerir.
Mecelle, kendi çağında 13 yüzyıllık İslami fıkıh geleneği üzerinde inşa edildiği halde, maddeler halinde düzenlenmiş analitik ve pozitif bir hukuk sistemi oluşturma çabasıdır.
Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen tarafından 6. yüzyılda Konstantinopolis'te hazırlatılan ilk (code civil) derlemesinden sonraki ilk örnek olması özelliğiyle İstanbul'u özel bir konuma kavuşturur. Batı ülkelerinin Medeni Kanun (code civil) geleneği Büyük Jüstinyen'in 6. yüzyılda hazırlattığı ilk (code civil) düzenlemesine dayanır. Mecelle, Tanzimat Fermanı ile açılan dönemin en önemli kanunu ve Osmanlı modernleşmesinin en önemli anıtlarından biridir. Bu anlamda (modernleşme) olarak adlandırılan istikametin aslında kökü Konstantinopolis'te, yani İstanbul'da olan bir sürecin gelişmesi olduğunu da gösterir.
Arapça "çok büyük boy kitap" anlamına gelen mecelle, Fransızca "1) büyük kitap, 2) hukuk ilkeleri derlemesi" anlamına gelen 'codex' sözcüğünün çevirisi olarak kullanılmıştır.
Türk Medeni Kanunu'na ek olarak çıkarılan 864 sayılı Tatbikat Kanunu'nun 43. maddesiyle 4 Ekim 1926'da Mecelle yürürlükten kaldırılmıştır.
Mecelle’de hakimin tanımı açık ve net olarak yapılmıştır.
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye
4. BÖLÜM: Tahkimle ilgili meseleler hakkındadır.
a - “Hâkimin Vasıfları” başlıklı 1. Fasıl;
aa- Madde 1792 – Hâkim; hakîm, fehîm, müstakîm, emîn, mekîn ve metîn olmalıdır.
(Hakîm ; âlim, bilgin, haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden.
Fehîm ; akıllı, zeki, anlayışlı.
Müstakîm ; doğru, eğri olmayan, hilesiz, temiz, dürüst.
Emîn ; emniyetli, kendine inanılan, itimat edilen, güvenilir.
Mekîn ; vakarlı, temkinli, yerleşmiş, oturmuş, sakin.
Metîn ; sağlam, kendine güvenilir olan, metanet sahibi, dayanıklı.)
Madde 1812 – Hâkimin zihni; gam, keder, açlık veya uyku basması gibi sağlıklı düşünmeye engel olabilecek bir arıza ile belirsiz veya düzensiz hale gelirse hüküm vermeye girişmemelidir.
Bugünkü adliye sistemindeki en büyük yanlış ise 20 yaşında hukuk fakültesini bitirenlerin iki yıllık bir eğitimden sonra 22 yaşında hakim yapılmalarıdır.
Bir kişi hukuk fakültesini birincilikle bitirse bile 20’li yaşlarda hakim olamaz ve olmamalıdır.
Hakimlik hukuk bilgisiyle sınırlı değildir.
Bilgi, birikim, deneyim, olgunlaşan vicdan ve kişilikle desteklenmeyen kişi hakimlik yapamaz. Yaparsa da o mahkemeden adalet çıkmaz.
|