Devletin iki sınırı vardır. Birisi haritada gösterilir. O noktalarda sınır nöbetçileri vardır. Bazı yerlerde dikenli teller, tehlikeli sayılan bölgelerde mayınlar sınır güvenliğini sağlar.
Mayınlarla sınır güvenliği sağlamanın bir çeşit toprak kaybı ve insanlık düşmanlığı olduğu bilinse de pek gündeme getirilmez.
Bu sınır çizgilerinin düşman için olduğu söylense de aslında dostlar içindir.
Düşman güçlüyse sınır , savunma hattı falan tanımaz. Ünlü Majino hattının çöküşünü hatırlayın.
Güçsüz ve kalleşse , o zaman sınırın korunan yerinden geçmez.
Hele Türkiye gibi bir bölümü dağlarla, üç yanı denizlerle çevrili ve denetlenemez bir toprağa
sahip ülkelere düşman rahat sızar.
Bu sınırların durumu uluslararası anlaşmalarla belirlenir.
İkinci sınır, halk için hizmetin ulaştığı yerdir.
Geçen yıl üniversite sınavlarında en başarısız iki kent Güneydoğu'dan çıkmıştı.
Oradaki gençler geri zekalı mı ?
Bizim çocukluk yıllarımızda ve daha sonraları da çok söylenen bir okul şarkısı vardı.
“ Orda bir köy var uzakta,
O köy bizim köyümüzdür
Gitmesek de gelmesek de
O köy bizim köyümüzdür.”
Bu sözlerin çocuklara ve gençlere belletilerek öğretilmesi başlı başına bir geri zekalılık örneğidir. Eğer hala söyleniyorsa, geri zekalılık devam ediyor demektir.
Uzakta olan ve ulaşamadığımız hiç bir yer bizim olamaz.
Sadece bizim olduğunu sanırız.
Doğu ve Güneydoğunun bir çok yerindeki okullarda yeterli öğretmen bulunmuyor.
Giden öğretmenleri de bir takım şerefsiz faşist kafalılar korkutuyor veya öldürüyor.
Bu bölgelere ataması yapılan öğretmen, aç ve sağ kalmayı tercih ettiğinden gitmiyor.
Sonra devlet kalkıyor, Robert Lisesi, Fen lisesi, Anadolu lisesi bitirenleriyle Şırnak lisesinden diploma alan gençleri aynı sınavda yarıştırıyor.
Hani " adalet mülkün temeliydi", bunu neresinde adalet var ?
Yıllardır doğu bölgeleri sürgün yerleridir.
Tekirdağ'ın sürgün yeri olduğu hiç duyulmuş mu ?
Sürgünler mahrumiyet "yokluk" bölgelerine gönderilir.
Devlet bütün yurttaşlarına eşit uzaklıkta bulunmak zorundadır.
2007 yılında Ardahan'da bir okulun görüntüsünü TV de izlemiştik.
33 öğrencisi olan bir köy okulu ki, ne okul..
Penceresinde camı, doğru dürüst kapısı, ısınacak sobası yok.
Bu koşullarda hangi öğretmen gider orada çalışabilir.
Ünlüler çiftliği, gelinim olur musun, bana kocalık yapar mısın, biri elinin körünü gözetliyor, kimin eli kimin cebinde , bilmem neredeki adada aganigi gibi programlarla halkı uyutan görsel medyamız kameramanlarını ülkenin dört yanındaki köylere, kasabalara , kentlere gönderse de okullarımızın durumunu hep birlikte öğrensek.
Bunu yapamazlar, çünkü bunu yapmak için gazeteci olmak gerekir.
Oysa medyamız insan pazarlıyor.
İktidarlar da eğitimi dinselleştireyim derken insanları dinden çıkarıyor.
330 İmam hatip okulu açarak bu alanda kırılamayacak bir rekora adını yazdıran Demirel, kaç öğretmen okulu, kaç hemşire okul açmıştır ?
Kafalardaki yurt sevgisinin yerini soru işaretleri almaya başladı mı, ülkenin geleceği tehlikede demektir.
Kimse kızıp homurdanmasın. Bulvar milliyetçiliğini artık yiyen kalmadı.
Yeterli eğitim vermeyeceksin, sağlığı koruyamayacaksın, adaleti tam dağıtamayacaksın.
İnsanların geleceklerini rastlantılar ve bağlantılar belirleyecek.
Hayaller, düşler, idealler, gelecek umutları, yarınlar karanlıkta yitip gidecekler.
Fakat günü geldiğinde:
- Vatan sizden canınız pahasına hizmet bekliyor.
- Şehitler ölmez vatan bölünmez
- Ezan susmaz bayrak inmez
- Haydi koçlarım, yiğitlerim, aslanlarım yürüyün, diyeceksin.
Bu koçların, aslanların, yiğitlerin gelecekleri için neler yaptığını soranlara da komünist, vatan haini falan suçlaması getireceksin.
Devletin hizmet sınırları ulusal sınırlarla örtüşmedikçe, sosyal hukuk devleti sadece masaldır.
Ne sosyal olunur, ne de hukuk yaşamı destekler.
Sadece kutsal devlet kavramı ile insanlar üzerinde baskı oluşturulur.
|