Ankara 50 yılda iki darbe , iki muhtıra birkaç uyarı yaşadı.
Bunları bir kenara koyarsak kentin dokusu baştan sona bozuldu.
Bir kentin doğal ve tarihi dokusunu yok ederek güzelleştiğini sanmak bize özgü bir şaşkınlıktır.
Ankara'yı öylesine dağıttılar ki, tanrının yarattığı kentin coğrafyasını bile bozdular.
Cebeci'den gelip Sıhhiye'den Ulus'a dönerek Gençlik Parkı'nın içinden serinlik dağıtarak geçen çayın üstü betonla kapatılarak kanalizasyona dönüştürüldü.
Bent deresi daha önce kapatılmıştı
Kentlerin içinden geçen çaylar, ırmaklar hava akımını sağlar, yeşilliği besler.
Başka ülkelerde bunları temiz tutmaya özen gösterirler.
Bizde iki kıyısına duvar çeker, üzerini betonla örterler.
Açık akanların yanından geçerken de pis kokudan burnumuzu tutarız.
Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen , Porsuk çayını kanalizasyona çevirenlerin
dersini verdi.
Artık Porsuk çayının kenarında oturup çay içiliyor.
Aydınlıkevler, Subayevleri, Emek Mahallesi, Bahçelievler, Cebeci 'de yapılan imar değişikliği ile tek katlı evler yıkıldı ve üzerlerinde bulunduğu sokakların taşıyamayacağı apartmanlar yapıldı..
Hangi çevreci kuruluş ve resmi kurum kesilen ağaçların sayısını biliyor.
Cumhuriyet tarihinin en büyük ağaç kıyımı imar planındaki değişikliklerle Ankara'da yaşanmıştır..
Ankara Belediye Başkanlarının çoğu kentin doğal dokusunu yok etmek için ellerinden gelenin fazlasını yapmışlardır.
Siyasi iktidarlar da bu konudaki katkılarını esirgemediler.
Belediye başkanları belediyecilikten habersiz kişilerdi.
Rahmetli Vedat Dalokay'a gelene kadar başkanlar "doğal doku" kavramını duymamışlardı..
Çöp toplatıp, toprak üzerine asfalt dökmeyi, gecekondulara elektrik ve su vererek kenti göçlere çekim merkezi yapmayı, çalışanların maaşlarını ödemek için para bulmayı belediyecilik sanıyorlardı.
Gecekondu kentleri yutarak köyleştiren bir kanserdir.
Ankara işte bu ölümcül hastalığın tutsağı olarak her geçen gün biraz daha varoş-kent haline dönüştü..
Büyük kentlerde yaşamanın bir bedeli vardır.
Yataklarını sırtlayıp Ankara'ya gelenler bedel ödemek bir yana, hazine arazilerini yağmalayarak zenginliğe ulaşmışlardır.
Bunların en büyük destekçileri, belediye başkanlarıydı..
Vedat Dalokay'la belediyecilik anlayışı değişti.
Bu günkü BATIKENT , onun AKKONDU projesinin temelleri üzerine kurulmuştur.
Artık Ankara çevresinde kurulan uydu kentler ve son dönem belediyelerinin gecekondu ile yoğun mücadelesi ile yeniden kentleşme yoluna girmiştir.
Yitirilen zaman, ulusal servet ve cumhuriyet Ankara'sı ise geri gelmeyecektir.
Cumhuriyet'in kuruluş yıllarını hatırlatacak yapılar rant sevdasına yok edildi.
Birinci ve İkinci TBMM , Ankara Palas, Eski Sayıştay, Sümerbank, İş Bankası, Ziraat Bankası , Vakıf Apartmanları,Tekel Baş Müdürlüğü, Ulus sanat Okulu ayakta kalabildiler.
Ulus'taki Anadolu Ajansı ve Merkez Komutanlığı olarak kullanılan güzel yapılar iki günde yok edildiler.
. Yerlerine Merkez Bankası ek binası yapıldı.
Sanki koca kentte başka boş yer kalmamıştı..
Ulus’taki postane yıkılırken karşı çıkan olmadı.
Cebecide yıkılan yüzlerce köşkü hatırlamak acı veriyor.
Atatürk Orman Çiftliği kurucusunun kemiklerini sızlatıyor.
Batıkent'te bir kaç ev çiftlik arazisine yapıldı diye sahiplerinin yaşamlarını kararttılar.
Devlet Mezarlığının Çiftliğin orta yerinde ne işi vardı ?
Ankara'nın başına gelenler öyle bir iki yazıyla anlatılacak gibi değildir.
Günler süren bir yazı dizisi gerektirir.
Ankara'yı bekleyen esas felaket Melih Gökçek seçimleri kaybettiği gün yaşanacaktır.
Borçlarda dibe vurmuş, geleceği ile ilgili planlaması yapılmamış koskoca bir köy yeni seçilecek başkanın kucağında patladığında, çıkacak gürültü tüm ülkeyi sarsacaktır.
Her şeyde olduğu gibi Ankara'yı da Atatürk kurdu ve bıraktı, birileri de bozdular.
En büyük ayıp, ayıplarla yaşamayı alışkanlık haline getirmektir.
|