Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda yanmış, yıkılmış bir ülke, yoksulluktan perişan olmuş bir halkla yola çıkılmıştı.
Üst üste gelen, tümüne yakını yenilgi ve toprak kaybıyla sonuçlanan savaşlardan sonra kazanılan zafer acıları biraz olsun azaltmıştı ama ortadan kaldırmamıştı.
Başta Avrupa olmak üzere hiç kimse Türkiye'nin ayakları üzerinde dikilip yürüyebileceğini ummuyordu.
Halkının yaratıcı gücüne inanan Mustafa Kemal, bu inancını halkıyla paylaşınca bir mucize gerçekleşti.
Onuncu yıl marşı bu mucizenin yarattığı coşkuyla yazılıp bestelenmiştir.
Bugün bakıyorum, bir sürü gereksiz adam yetmişli, seksenli yaşlarıyla ortalıkta dolaşıyorlar.
Çoğu bir dönem ülkenin kaderini elinde tuttu ve onunla sadece oynadılar.
Mustafa Kemal'in 57 yaşında ölmesi talihsizliğimizdir.
1938 yılının Kasım ayından sonra Türkiye durmuştur.
Kimse bugünkü durumumuza bakarak aldanmasın.
Bir yandan yaraları sarıp, öte yandan kalkınırken aynı zamanda Osmanlı'nın borcunu ödeyebilen Türkiye, 2010 yılında girdiği iç ve dış borç batağında çırpınmakta bağımsızlığını kaybetme noktasında kaygılar yaşamaktadır.
Net olarak adını koymak gerekirse :
A C I N A C A K D U R U M D A Y I Z ...
1920 ve 1930’ların inancı ve hızıyla yola devam etseydik şimdi en gelişmiş 8 ülkenin ilk sırasında olurduk.
Yıkılışı 250 yıl sürmüş imparatorluğun temelleri üzerinde yükselen Türkiye, 250 yıl önce var olmayan bir devletin boyunduruğu altına girmiş durumda.
Bunun acısını yüreğinin tam içinde duyamayan Türk falan değildir.
Mustafa Kemal'in en önemli özelliği, sorunların varlığını görmesi, onların üzerine gitmesi ve hızla çözüm üretmesiydi.
Daha sonra gelenler ise sorunları yok saydılar ve halktan sakladılar.
Resmi görüş totemi yaratıp onun arkasına sığındılar, baskı ve kandırmalarla toplumu oyaladılar.
Sorunlar dağlar gibi yığıldı.
Şimdi kendi beceriksizliklerinin yarattığı acemi iktidarın başına diyorlar ki :
- Sorunları neden çözemedin, neden başaramadın ?
Bunları diyenler kimler ?
Yıllardır sorunlardan oluşan dağın üzerine yeni sorunlar koymayı sürdürerek günlerini kurtaranlar.
Bu iktidarı, bu başbakanı, bu sistemi yaratanlar..
Dünyanın en zengin topraklarından bir parçanın üzerinde oturup kişi başına düşen komik milli gelirle sefilleri oynamak utanç verici bir zıtlıktır.
AB'nin bize yalvarması gerekirken, biz onlara diller döküyor, ödünler veriyor, gülücükler sunuyoruz.
SEVR'i düzenleyenlerin ve LOZAN'da karşımızda oturanların aralarına sıkışmaya çalışıyoruz.
Öte yandan da ülkeyi açmaza sokanlar biriken sorunları yok sayma ve halkın isteklerini saptırma peşindeler.
Türkiye'nin son 60 yıllık siyasi tarihi adam gibi yazılıp ortaya konulmadıkça, halk rüzgara kapılmış yapraklar gibi oradan oraya savrulacak ve " bunu da bir deneyelim" çarpık mantığıyla bakalım kaç kez daha siyasi kökü bulunmayan partilere umut diye sarıldıktan sonra hüsran içinde kıvranacaktır.
ANAP Türk halkının başına gelen bir felaketti
.AK Parti onları aratıyor.
Türkiye’nin ülkeyi iyi yönetecek ve “devr-i sabık” yaratacak bir iktidara ihtiyacı var.
Geçmişten hesap sorulmadan gelecek kurulamaz.
|