Cumhuriyet kurulurken Osmanlı subaylarının birinci derce katkısı vardı.
Başta Mustafa Kemal olmak üzere tüm Kurtuluş Savaşı ve kuruluş
kadrosu padişahın askeriydiler.
Büyük bölümü cumhuriyetin erdemlerini görebildiler.
Sonuna kadar Mustafa Kemal’in yanında yer aldılar.
Yeni devlet oluştuktan sonra Mustafa Kemal arkadaşlarına iki seçenek tanıdı.
-Ya ordu , ya siyaset..
İsmet Paşa siyaseti seçti, Mareşal Çakmak askerliği.
Diğerleri de kendilerine göre bir yol çizdiler.
Bu arada Mustafa Kemal de amacına ulaştı.
Devlet ve din işlerini kesin çizgiyle ayırdığı gibi askeri de siyasetten aynı şekilde ayırdı.
Daha sonra İsmet Paşa da aynı özeni gösterdi.
1950 yılından sonra orduda cuntalar oluşmaya, sivil asker
çatışması gündeme gelmeye başladı.
27 Mayıs darbesi bir anlamda 1950 seçiminin rövanşıydı.
Bu darbeden sonra asker gırtlağına kadar siyasete battı.
Askerin siyasete bulaşması yıpranmayı da birlikte getirdi.
Hele” ömür boyu senatörlük” rezaleti askeri iyice yıprattı.
12 Mart muhtırası askerin siyasetteki rolünü pekiştirdi.
Askerler genel olarak bu durumdan memnun muydu?
O sıralara böylebir araştırmayı yapma cesaretini kimse kendinde bulamadığı için işin bu yanı oldukça sislidir.
Sadece yakın arkadaşlarımızın ve asker akrabalarımızın anlattıklarıyla yetinirsek, asker yönetime müdahaleden rahatsız oluyordu.
Çünkü yönetimin içine girerek bazı sivil görevleri üstlendikçe asıl işlevinden uzaklaşıyor ve hareket yeteneğini yitiriyordu.
Bunu en iyi bilenlerden birisi cuntacı başı Evren’di ama yine de darbe liderliğini kimseye kaptırmadı.
Bugün yaşanılan sıkıntılar ve kanlı olaylar darbecilerin despot yönetimlerinin, zorbalıklarının sonucudur.
Demokrasi yolunda ilerleyen cumhuriyete açtıkları yaralardan dolayı bazı subayları eleştirmek son derece doğaldır.
Ancak askeri ve orduyu yıpratmaya çalışmanın ne kişilere ne de ülkeye bir yararı olamaz.
Her yanı ateş çemberine dönmüş, kuzeydeki tek güvenli komşu sosyalizmden
ayrılmış ve Slav milliyetçiliği kapısı önünde sıra beklemeye başlamış bir ülkede orduyu yıpratmak peşinen beyaz bayrak çekmek anlamını taşır.
Savaş olasılığının gündemden düşmediği, milliyetçilik akımlarının yeniden hortladığı, ayrılıkçıların kan dökmekten bıkmadığı dünyada “güçlü ordu” en büyük güvencedir.
Askerleri darbeye itenler, bu yolda tahrik edenler sivil yöneticilerdir.
Birilerinin köpeği olmayı yaşam biçimi haline getirenler önce askeri darbelere çağrı yaparlar sonra da yakınıp ağlamaya başlarlar.
Günümüzde askerler teknolojik donanımı güçlü ve siyasetten uzak bir ordu istiyorlar.
Bazı soytarı kılıklı siviller de darbe tellallığı yapıyorlar.
Bir de kaşınanlar var.
Askeri tahrik ederek darbeye zorluyorlar.
Demokrasi nutuklarının yanında darbe çığırtkanlığı çelişkidir.
Çelişkiye düşmenin bile bir sınırı vardır.
Adamlar öylesine yüzsüz ve utanmaz ki bu sınırdan bile haberleri yok.
|