Said-i Nursi'nin yarattığı bir akım olan Nurculuk Demokrat Parti'den
gördüğü destekle güçlenmişti..
Bu dönemde yayınlanan risaleler iktidarın da desteğiyle geniş kitlelere yayıldı.
Toprak reformuna kökten karşı olan Demokrat Parti ile işbirliği yapan Said-i Nursi toprak ağalarının ve şeyhlerin günümüze kadar gelmesini sağladı.
TC Başbakanı Adnan Menderes Said-i Nursi’ye çok yakın davranarak Nurculuğun ülkemizde iyice yerleşmesine, Atatürk karşıtlarının ise kökleşmesine neden oldu.
Toplum yalakalığı ve siyasi tereke paylaşımı adına Menderes'i "SİYASETİN YILDIZI" ilan edenler ve neredeyse ulusal kahraman haline dönüştürenler bu gerçeği gündeme getirmezler.
Said-i Kürdi adıyla başlayan serüven, önce siyasi daha sonra dini içerikle
donanarak sürekli devletle ters düşen bir çizgi izlemiştir.
Demokrat Parti- Said-i Nursi yakınlaşmasının Türkiye için hangi belaları getireceği, hırsları
akıllarının önünde koşturanları pek ilgilendirmemiştir.
Cumhuriyetin ve çok partili sistemin kendilerine sağladığı iktidarı içlerine
indiremeyen Demokrat Partililer, 27 Mayıs darbesine çarpınca
kendileri ile birlikte Said-i Nursi’nin de sonu geldi..
Said-i Nursi darbeden bir kaç ay önce 24 Mart 1960 tarihinde öldüğünden
yargılanamadı ama cesedi darbeci subaylarca ortadan kaldırıldı..
Geriye İslam'la arasında sayısız çelişki taşıyan Risale-i Nur kitapları kaldı.
Yüzbinlerce kişiyi etkileyen bu kitaplar Diyanet ve Din bilimcilerce elden geçirilerek çürütülmediğinden Nurculuk neredeyse dokunulmazlık kazandı.
Bugün Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olan ama nedense iktidarlar tarafından görmezden gelinen Fethullah Gülen örgütlenmesi de bu kitapların üzerine kuruldu.
Kısaca “F TİPİ ÖRGÜTLENME “ diye adlandırılan Fethullahçı yapılaşma
özelllikle emniyet içinde yerleşti.
Öte yandan mahalle aralarında kadınlar aracılığıyla "ordu ve subay" düşmanlığı
işlenmeye devam etmektedir.
Bu şekilde darbeci subaylarca ortadan kaldırılan Said-i Nursi'nin
cesedinin öcü alınmaya da çalışılıyor.
Bir yandan subay düşmanlığı körüklenirken, emniyetin önemli birimleri
F tipi örgütlenmeyle denetim altına alınıyor.
Konuşmalarında, amacının Türkiye'yi ele geçirmek olduğunun açıkça söyleyen
Gülen, olası bir kalkışmada orduya karşı polisi kullanmayı planlıyor.
Polise ağır silahlar alma yetkisinin verilmesi rastlantı veya ihtiyaçtan
doğan bir düzenleme değildir.
Kemalist aydın ve ilericilerin Nurcu'larla kavgası ideolojinin ötesinde
cumhuriyetin bugünkü haliyle var olma mücadelesidir..
Çok bildiğini sanan bazı salaklar karşı çıksalar da, bugün içinde yaşadığımız durum
19 Mayıs 1919 dan çok daha kötüdür.
Kuşatma daha kapsamlı, düşman daha güçlüdür.
Dostluk, ittifak, yol birliği söylemlerinin arkasında ABD-AB- GÜLEN kıskacı
tehlikeli biçimde Türkiye’yi sıkıştırmaktadır.
Bu üçlünün taşeronluğunu yapmanın bedeli kolay ödenemez.
Bütün dünyada iktidarlar değişiyor.
Halkları uzun süre kandırmaya kalkanlar, ilk darbenin kendilerini destekleyen kitlelerden geldiğini gördüklerinde önlem almaya zaman bulamadan yerle bir olurlar.
21.Yüzyılda Nurcuların ve türevlerinin başarı olasılıkları sıfıra yakındır.
Yerel güçlenmeler ve ele geçirmeler kürselleşmenin dev dalgaları önünde
kumdan yapılmış kale olmaktan öteye geçemezler.
CİA üst düzey yöneticilerinin referansı ile ABD’deki yerleşimini sağlayan Gülen, Türkiye’deki operasyonlara, açılan davalara, tutuklamalara bakarak sevinecek kadar akıl zafiyeti içinde olamaz.
O çok istese de böyle bir zafiyete kapılmasına izin verilmez.
Nedir ki; Taşlar yerlerine yerleştirildiğinde bazı sivri olanlar dışarda kalıyor.
Bundan da anlıyoruz ki, Türkiye’deki Gülen hareketi hoca efendinin denetiminden çıkmıştır.
Kimin ya da kimlerin denetimindedir?
Tehlikenin boyutu bu sorunun yanıtından sonra anlaşılabilecektir.
|