Arap ülkelerindeki toplumsal depremi izlerken kullanılan “devrim” kavramı
hiç bu kadar ayağa düşmemişti.
Hele “Mısır’da devrim” demediler mi? Devrim’e ancak bu kadar hakaret edilebilir.
Tunus, Libya, Mısır, Yemen, Sudan ve Suriye’de olanlar devrim değildir.
Olsa olsa “devirmedir”.
Sonuçta başkanlara yönelik devirme hareketi değil mi?
Bu zincirleme reaksiyonu kim düzenlediyse dersine yeterince çalışmamış.
Libya’da karşılaşma berabere devam ediyor.
Gol atan kazanacak.
Kaddafi kazanırsa hesap pusulasını Türkiye’nin önüne koyduğunda ne
yapacağımızı yaşayıp görmek isterim.
Suriye’deki ayaklanma öylesine yapay ve dış destekli ki, karşılaşmanın
sonucunu belirlemek için Türkiye’ye görev verildi.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bizde bir “ağabeylik” hastalığı başladı.
Bu saçmalığı Türki cumhuriyetlerinde denedik.
-Siz de nerden çıktınız ulan, demediler ama çok kibar biçimde bizden uzaklaştılar.
Şimdi aynı ağabeylik numarasını Arap’lara çekiyoruz.
Mübarek’e akıl verdik.
Kaddafi’ye yol gösterdik.
Başer Esad’a racon kesiyoruz. Uluslar arası ilişkilerde dostluk, arkadaşlık, ağabeylik,
dargınlık, sevgi gibi romantik ve insani ilişkiler olmaz.
Çıkar ve karşılıklık ilişkileri geçerlidir.
Başbakan Suriye’deki olayların bizim iç meselemiz olduğunu söylüyor.
Dış İşleri Bakanımız gittikten sonra tankların Hama’dan çekildiğini açıklıyor.
Bundan şöyle bir sonuç çıkıyor:
-Başer Esad’a çek oradan tanklarını dedik, o da bizi dinledi.
Diyelim ki, denilen doğru.
Başbakan bu doğrunun çok büyük bir bedeli olduğunu ve altından
kalkamayacağını düşünemiyebilir ama danışmanları var ya …
Boşuna sık sık :”Kov şu danışmanlarını”, diye yazmıyorum.
Tam kovulma kıvamında danışmanları var.
Ya da onların sözünü takmayıp bildiğini okuyor.
Suriye’deki olaylara karışmamızda ne sakınca var, sorusunun yanıtını
basit bir varsayımla verelim.
Ülkemizin bir yerinde bir isyan çıktığını düşünelim.
“Aman ne iyi yaptılar da isyan ettiler” diye alkış tutmayacağız.
Böyle bir olayda bizde oraya isyanı bastırmak için tankları göndereceğiz.
Devlet ve onun yaptırımcı gücü iktidar zayıflık gösteremez.
İsyan ve huzur birlikte yaşayamazlar.
Biri diğerini yok eder.
Başer Esad veya bir başkası gelse ve isyan bölgesindeki tanklarımızı
çekmemizi istese, bölgeyi isyancılara bırakarak tanklarımızı çekecek miyiz?
Başka ülkelerin iç işlerine karışmak ve oralardaki isyanları sahiplenmek,
karşılıklılık kuralı düşünülmeden yapılmış tehlikeli girişimlerdir.
Arap ülkelerinde çıkan isyanlarda taraf olmak bela getirir.
Bu bağlamda Türkiye çok büyük ve organize bir tuzağın tam ortasına atlamıştır.
Başbakan kahraman olma sevdasıyla ne yaptığının farkında değil.
Dış İşleri Bakanı Davutoğlu ise ne yaptığını çok iyi biliyor.
Bu iktidarın yitirdiği her türlü değer milletten kopar.
Her kopuş bir can acısı bırakır.
Ülkeyi yönetenleri ne demek istediğimi anladıklarını sanıyorum.
Türkiye’nin sorunları her geçen gün dağlar gibi yükselirken iç meselelerimize
bize ait olmayanları katmanın altından kalkılamaz.
|