Bizler arşiv ve eski meraklısıyız.Eski yazılarımızı saklarız.
Eski kaplarımızı, giysilerimizi, cam eşyamızı saklarız.
Ben konserve kutularının boşunu atmam.
Bir gün mutlaka işe yarar diye saklarım.
Gerçekten de yarar.
Boya yaptıktan sonra içinde fırça yıkanır.
Çiçek daldırılarak köklendirilir.
“Eskisi olmayanın yenisi olmaz” diye bir söze sıkı sıkıya bağlıyımdır.
Gazete kupürleri, eski gazeteler, okul defterlerinden oluşan
arşivimi karıştırırken ilk okul resimlerimi ve okulu bitirdiğimde
yazdığım bir şiiri buldum.
Yıl 1955, Rami İlk Okulundan diploma almıştım.
Aylardan Mayıs. Okul bitiminde tören yapılacak.
2 tane son sınıf var. Öğretmenimiz Üffet Uyanık.
Dört yılımızı Zehra Börteçen ile geçirmiştik.
Son yılımızda yeni öğretmen gelmişti.
Çok üzülmüştük ve öğretmeni de biraz üzmüştük.
O yıllarda şimdiki gibi karneler dağılınca okul bitmiyordu.
Yıl sonunda tüm derslerden sınava giriliyor ve diploma
almaya hak kazanılıyordu.
Okulda bir tören yapıldı ve ben yazdığım şiiri okudum.
İşte o şiir:
RAMİ İLK OKULUNA
Yıllar önce bir güz mevsiminde
Sana gelmiştim çantam elimde
Yeni bir yuva olmuştun bana
İnsanı yüceltmek var emelinde
* *
Işıksın, yolsun, ümitsin, nursun
Bütününle ilim irfan dolusun
Yepyeni ufuklar açtın bana
İsterim her çocuk okulu olsun
* *
Zil çalınca kapıların açılır
Solmayan papatyalar saçılır
Unutulmaz günler geçirdim sende
İnsan senden istemeden ayrılır
· *
Yollarına asla gölge düşmesin
Kaynağından fışkıran nur bitmesin
Kıyamet gelse de sarsamaz seni
Okulsun, evsin, yüce mabetsin
* *
56 yıl önce ilk okulu bitiren bir çocuğun okuluna bakışı.
Zaman içinde koşar adımlarla bu günlere geldik.
Öğretmenlerin gözlerinin içine bakıldığı, onlara saygı duyulduğu
günlerden öğrenimin neredeyse angaryaya dönüştüğü günlere geldik.
O zamanlar öğretmenler mesleklerine taparlardı.
Emeklilik için yaş sınırını beklerlerdi.
Uygarlık en ileri noktaya gitse ve tüm işler robotlara yaptırılmaya
başlasa da öğretmenlik ve öğrencilik insanlara kalacaktır.
|