Şırnak Uludere sınırında 35 kişi uçaklardan atılan bombalarla öldüler.
Bu beklenmedik olay iktidarı sarstı.
CHP, MHP ve BDP her yönden iktidara saldırıya geçtiler.
Fırsat bu fırsattır mantığı işlemeye başladı.
İktidar ebedi değildir.
Bugün AK Parti ülkeyi yönetmektedir. Yarın CHP, MHP veya DYP görev alır.
Duygusallık ve kısır çıkarcılıkla ülke yönetilemeyeceği gibi muhalefet de yapılamaz.
“Çalma kapıyı, çalarlar kapını” diye bir söz vardır.
Medyamızın bir kısmı da akıl ve soğukkanlılıktan uzak, yangına
benzin bidonlarıyla gidiyor.
35 yurttaşımızın ölümü sıradan bir durum değildir.
Toplum olarak çok üzüldük.
Bir yerlerde yanlış giden bir şeyler var.
Kimler suçludurlar? Neden suçludurlar?
Olayda ihmal var mıdır?
Değerlendirmelerin yeni acılar yaratmayacak ve devletin savunma refleksini
zayıflatmayacak biçimde yapılması gerekir.
Öncelikle bazı soruların yanıtlanması gerekir.
1-35 köylü camide namaz kılarken mi bombaların hedefi olmuşlardır?
2-35 köylü Uludere pazarında alış veriş yaparken mi ölmüşledir?
3- 35 köylü akrabalarının düğününde mi bombalanmışlardır?
4-35 köylünün Türkiye sınırından geçtikleri yer yasal bir geçiş noktası mıdır?
5-Sınırı geçmeye çalışan köylüler Türkiye’ye hangi malları kaçak olarak sokuyorlardı?
6-Sınırı geçen 35 kişi PKK’lılar olsaydı ve bir karakolu basıp 30 askerimizi
öldürselerdi muhalefet ve basın bugün neler söyleyeceklerdi?
7- 35 köylünün sınırdan geçişini bildiren insansız HERON uçaklarının
verdiği bilgiler hangi yolla denetlenebilirdi?
“Heronlar bir gurup insanın sınırı geçtiğini bildiriyor. Gidip şunların kimliklerine bakın, kimlermiş?” Gibisinden bir sorgulama olanağı var mıdır?
8- Güneydoğu sınırları her isteyenin, istediği yerden geçebileceği “yol geçen hanı” mıdır?
9- Kaçakçılık “suç” kapsamından çıkarılmış mıdır
10- Bu olaydan sonra Heron’lar tarafından sınırdan toplu geçişler saptanırsa,
“bırakın canım onlar kaçakçı köylülerdir” denilip görmezden mi gelinecek?
Türkiye konumu nedeniyle başka ülkelerle kıyaslanamaz.
Hele AB ülkeleri sıcak odalarından ESKİMO muhabbeti yapamazlar.
Onların başlarına bela olan, milli gelirlerini soyan bir PKK dertleri yok.
Basılan karakolları ve öldürülen askerleri de yok.
1533’den beri çıkardıkları isyanlarla bölgeye devletin girmesini engellemeye
çalışan Kürt’ler 21.yüzyılda “sonuç” alma peşindeler.
Çok iyi bir araştırma yapılırsa, ölen köylülerle PKK’nın dolaylı ilişkileri
olduğu, ya da bu insanların PKK tuzağına düştükleri ortaya çıkacaktır.
Heron’ların bildirdiği sınır geçişlerini anında ve yerinde denetleme
olanağı bulunmadığını, güvenlik güçleri ile askerin bildiği kadar PKK da biliyor.
Güneydoğu’daki her türlü kaçakçılıktan PKK’nın pay aldığından da sokaktaki yurttaşımızın bilgisi var.
Uludere’ye kadar giderek ölenlerin yakınlarına baş sağlığı dileyen
Kemal Kılıçdaroğlu başbakan olsaydı nasıl davranırdı?
Bazı durumlarda siyaset ve parti hesapları bir kenara konulur.
Türkiye önemli bir sınavdan geçiyor.
Ermeni tehciri sırasında görevini yaptığı için asılan Boğazlıyan
Kaymakamı Kemal Bey olayı yinelenmesin.
Görevini yapanları asıp sonra da özür dileyerek “kahraman” ilan etme işi sıkça yinelenmeye başlanırsa devletin onuru büyük zarar görür.
Kemal Bey’in İstanbul’da asılmadan önceki son sözlerini hatırlayalım:
“Sevgili vatandaşlarım, Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim.
Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben masumum.
Son sözüm bugün de budur, yarın da budur.
Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar.
Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet”
|