Ankara Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku öğretim üyesi Prof. Dr. Anıl Çeçen,
çağrılı olarak gittiği TBMM “Yaşam Hakkı İhlalleri Komisyonu’nda
Güneydoğu’daki insan hakları ihlalleri ile ilgili bir konuşma yapmış.,
“Okuduklarını anlama özürlüler” de bu konuşmayı almışlar ve içeriği ile ilgisi bulunmayan bir çirkinliğe taşımışlar.
Radikal gazetesinin manşetini okuyunca, okuduğunu anlamayan ben miyim diye Çeçen’in konuşmasını yeniden okudum.
Yıllar önce ulaştığım sonuca tosladım.
Ülkemizde basın sizlere ömür.
Konunun detayına girmeden önce Radikal ve benzeri yayın yapanları, “bu adam nasıl profesör olmuş” diyecek kadar işi şarlatanlığa götürenleri çok acı bir sürpriz bekliyor.
Anıl Çeçen tazminat davası açarsa, hiç biri yazdıklarının arkasında duramazlar.
Haberi ve konuşmayı saptırmak gazeteciyi her zaman sıkıntıya sokmuştur.
Darbecilerin ve siyasi iktidarların düşünceleri açıklama özgürlüğünü kısıtladığı sık sık gündeme getirilir.
Monarşistler, Faşistler ve Komünistler düşüncelerin özgürce açıklanmasını istemezler.
Ülkemizde gazetecilerin ve yazarların bazıları da düşüncelerin açıklanmasını engelleme görevini gönüllü üstlenmişler.
Anıl Çeçen’in konuşmasını da değerlendirirken aynı yol seçilmiştir.
Konuşmaya esas alınacak cümlenin anlaşılması da yanlış
değerlendirme sonucu arada kaynamıştır.
Anıl Çeçen diyor ki:.
“Güneydoğuda yaşanan teröre artık normal koşullarda insan hakları
açısından bakamayız. Savaş hukuku açısından bakmak durumundayız”
Bu cümlenin neresinde savaş savunuluyor?
28 yıldır 30 binden fazla insanın öldürüldüğü ve bugün de bu ölümlerin önlenemediği bir yerde insan haklarından söz edilebilir mi?
Anıl Çeçen yıllardır tartışılan ve akademik tezlere konu olan başka bir konumu gündeme getiriyor.
“İnsan haklarının uygulanmadığı durumlarda “insancıl hukuk”
devreye girmeli” diyor.
Güneydoğuda çatışma olanca hızıyla sürmektedir.
Kürtler askerleri, polisleri, korucuları, ara sıra da sivil halktan insanları öldürüyor.
Güvenlik güçleri de silahlı militanları öldürüyor.
1984 Eruh saldırısından beri silahlı çatışma sürüyor.
Anıl Çeçen 40 yıldır savaş karşıtıdır.
Nedir ki savaşa en çok tepkili olanlar bile “meşru savaşa” karşı çıkamazlar.
Nedir meşru savaş?
Bir halkın, milletin ya da toplumun ırzını, namusunu, şerefini,
gururunu, bağımsızlığını, özgürlüğünü korumak için girdiği mücadeleye “meşru savaş” ya da “savunma savaşı denir.
Yunan ordusu İzmir’e çıktıktan sonra Anadolu içlerine doğru ilerlerken, işgal güçlerini tuz ve ekmekle karşılayanlar da savaşa karşıydılar ama şerefli değillerdi.
Sabahlara kadar çalışarak Yunan bayrağı dikenler, sabah olunca bu bayraklarını pencerelerine asanlar da savaşa karşıydılar ama birinci sınıf şerefsizdiler.
Ankara’nın Kuvvay-ı Milliye’yi örgütlemek için gönderdiği
yüzbaşı Kemal’i ellerini bağlayıp Yunan karargahına teslim edenler de savaşa karşıydılar ama hem şerefsiz, hem namussuz, hem ahlaksız, hem de haindiler.
Anıl Çeçen’e saldıranlar içinde de “meşru savaşa” karşı olanlar var mıdır?
Kadrolu hainlerle gönüllü hainlerin ortak noktası “ihanettir”
Anıl Çeçen bir saptama yapmış.
Bir bilim adamı, bir hukukçu olarak düşüncelerini açıklamış.
Günümüzde kendilerine yer kapmış Kenan Evren çocukları da Anıl Çeçen’e saldırıyor.
İyi de oluyor. Herkes yerini alıyor, saflar belli oluyor.
|