Devlet, sınırları içinde yaşayan insanların sorunlarını çözmek için oluşturulmuş
bir üst yapı kurumudur .
Bu coğrafyada devlet var mıdır?
Tarihe baktığımızda en azından 5000 yıldır yüzlerce devletin yaşadığını görürüz.
Son devlet de “Türkiye Cumhuriyeti…
Devletlerin yaşları kıyaslandığında “çocuk “ sayılır ama yine de 89 yaşındadır.
5000 yıldır katmerleşen devlet deneyimlerinden birer tutam alıns, ortada
sorunlardan iz bile kalmaz fakat tam tersi oluşumla karşılaşıyoruz.
Bu son devletin içine baktığımızda sorun yumaklarından oluşan tepelerin
dağlaştığını şaşkınlıkla izliyoruz.
Alevilerle Sünnilerin sorunları çözülmemiş.
Türklerle Kürtlerin sorunlarını ağzına alanlar içeri tıkılmış.
Kadınlarla erkekler arasındaki sorunlara dokunulmamış.
Öğrencilerle Okullar arasındaki sorunlar iyice düğümlenmiş.
Üniversiteler ile YÖK arasındaki sorunlar yok sayılmış.
Eğitimle öğretim arasındaki çelişkiler anlaşılmamış.
Hastalarla hastaneler arsındaki sorunlar kazanç aracı yapılmış.
Yönetimlerle insanlar arasındaki çekişmeler giderilememiş.
Araç hakları insan haklarının önüne geçmiş.
Kentlerde yaşayanların toplu taşım sorunlarındaki ilkellik sona ermemiş.
Üreticilerle tüketiciler arasındaki ilişkiler düzenlenmemiş.
Çocuklarla aileleri arasındaki sorunlar ciddiye alınmamış.
Siyasetçilerle toplum arasındaki ilişkiler aldatmacayla sınırlı kalmış.
Ülkemizde yaşayan insanlarla doğa arasındaki ilişkiler olabildiğince yozlaşmış.
Akarsuların kanalizasyona, göllerin lağım çukuruna dönmesine engel olunamamış.
İnananlar dinci bezirganların tasallutundan kurtarılamamış.
Dinci laik çatışmasını sonlandıracak önlemler alınmamış.
Devletle birey arasındaki güven sağlanamamış.
Halkın çağdaş yaşamla uyum sorununa ilgi gösterilmemiş.
Yoksulluk sınırı, açlık sınırı gibi kavramlar algılanamamış.
Anayasalar yapılmış, yasalar konmuş, yönetmelikler düzenlenmiş.
Sorunlar çözülememiş.
Darbeler yapılmış.
Sil baştan anayasalar yapılmış, yasalar konmuş, kurallar sertleşmiş.
Yapılan onca yasal düzenlemenin içine “hukuk” konulması unutulmuş.
Hukukla yoğrulmamış yasalarla, uygulamalarla alınacak sonuç bellidir.
Sorunlar çözülemez. Çözülmediği gibi iyice düğümlenmiş.
Bu durumda yaşadığımız coğrafyadaki insanların huzurlu ve mutlu olmaları beklenebilir mi?
Mutlu ve huzurlu olanlar yok mu ?
İktidar yandaşları ile yağdanlık, yalaka takımı kişilik ve kimliklerinde ödün
vererek bolluk içinde yaşıyorlar.
Bu yaşam biçiminin de “mutluluk” olduğunu sanıyorlar.
Bolluk “dar alana” sıkışırsa, bir gün patlayarak yaygınlaşır.
Sorunların çözülmeyerek sürekli ertelendiği, en yaşamsal konuların ötelendiği
bir ülkenin yapay gündemlerin aldatıcılığı ile uzun süre yaşama olanağı yoktur.
Biriken sorunlar sonunda bir değer oluşturmazlar.
Var olan değerleri de yıpratırlar.
Türkiye’yi yönetenler önce sorun yumaklarından meydana gelen dağlara,
sonra da aynaya bakarak kendilerine sormalıdırlar:
Burası nasıl bir ülkedir?
Biz nerede yanlış yapıyoruz?
Bu yanlışlar bizi nerelere sütükler?
|