18 Aralık 1972 tarihinde Birleşmiş Milletlerin 27.Genel Kurulunda onaylanan 3010 sayılı kararla 1975 yılının tüm dünyada “Kadın Yılı” olarak kutlanması öngörülmüştü.
25.dönem Kadın Hakları Komisyonu hazırlanan program tasarısı da Ekonomik ve Sosyal Konseyin onayından geçerek 29.dönem BirleşmişMilletlerin Genel Kurul 3 komisyonunda kabul edilmişti.
1975 uluslar arası kadın yılının amacı programda şöyle belirtilmişti:
1- Kadın erkek arasındaki eşitliğin her ülkede gerçekleştirilmesi.
2- Kadınların, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmedeki çalışmalarda kalkınma ve gelişmelere katkıda bulunmalarının sağlanması.
3- Devletler arasındaki iyi ilişkiler ve iş birliği ile dünyada barışın kurulması için kadınların bu konudaki güçlerinin her yerde kabul edilmesi.
Böylece dünya nüfusunun yarısını kapsayan kadının her ülkede yasalar önünde eşit haklara sahip olmakla uygarlıkta gelişmeyi sağlaması ve buna kültürü, emeği ile katkıda bulunması yüzyılımızın bir prensibidir.
1975 geldi ve Dünya Kadın Yılı çeşitli etkinliklerle kutlandı.
Yapılan etkinlikler içinde 8 Mart dünya kadınlar günü olarak kutlanmaya başlandı.
İki yıl sonra 1977 de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 8 Mart’ı kadın hakları ve uluslar arası barış günü olarak kabul edildi.
Bütün bu kabullerin ve kutlamaların kadınlara yararı oldu mu ?
Birleşmiş Milletler öneride bulunur, karar alır, yönlendirici yayınlar yapar ama yaptırım gücü yoktur.
Afganistan ve İran’da kadınlara tüm dünyanın gözleri önünde yapılan zulüm önlenememiştir.
1975 yılındaki kararda kadınlarla barış arasındaki ilişki vurgulanmıştı.
Bu vurgulama kadınların aleyhine işlemiştir.
Kadınların barıştan yana oldukları doğrudur.
Tüm savaşlarda erkeğin payına kahramanlık, yüceltilme, yağmalardan pay alma, şan, şöhret düşmüştür.
Kadının payına düşen ise; annenin veya eşin göz yaşları, aşağılama, tecavüz, yoksulluk, sefalet, yalnızlık, perişanlıktır.
Savaşlarda yenilen her zaman kadınlardır.
Büyük savaşlardan önce ülkelerin meclislerinde kadınlar çoğunlukta olsalardı, savaş kararları çıkmazdı.
Çünkü “annelik” bir canlıya hayat verme ve onu yaşatma sorumluluğudur.
Birleşmiş Milletlerin kararı doğru düşünülmüş ve iyi niyetlidir ama bu günkü dünya sisteminde uygulanması olanaksızdır.
Kadınlar dünyaya barışı getirirler ama barış istenmiyor ki…
Dünyayı silah üreticileri, petrolcüler ve ilaç üreticileri paylaşmışlar.
Bunlar bir zincirin birbirini tamamlayan üç halkasıdır.
Savaş zenginlik getirdiği, kazanç sağladığı sürece barış bir hayal olmaktan öteye geçemez.
Barışa giden yol kadınların siyasette etkileriyle orantılıdır.
Türkiye’ye bakıldığında kadınların siyasetteki etkinliklerinin yok denecek kadar az olduğu görülür.
Genellikle erkeklerin arkasına takılarak siyasette yol almaya çalışıyorlar.
Partiler “kota” uygulayarak kadınlara yer açıyorlar.
Kadının siyasette var olması “lütuf” olmaktan çıkmalıdır.
Nüfusun yarısını kadınlar oluşturuyor ama kızların başlarını örtmelerine, gidecekleri okullara, evlenecekleri kişilere erkekler karar veriyor.
Büyük kentlerdeki uygulamalar sınırlıdır.
Kasabalarda, köylerde neler oluyor, neler yaşanıyor.
2013 yılındayız ve kadına uygulanan şiddet, koruma kararlarına karşın sokak ortasında öldürülen kadın sayısı rekora koşuyor.
Bakalım 8 Mart’a kaç kadın yol ortasında öldürülecek?
Yaşamda ve siyasette kadının ağırlığı gerçekleşmeden barış sadece masaldır.
|