Son günlerde dinle çok fazla oynanmaya başlandı.
Din ateştir.. Oynayanın ellerini çok kötü yakar.
Dinle ve dindarla kavga edenin de, dini siyasi amaçlarda kullananın da sadece elleri yanmakla kalmaz geleceği harabeye döner.
Şairliği dışında kendine özgü ama gerçekçi İslam Felsefesi ile geçmiş hayatımızda yerini almıştır, gelecekte de bu seçkin yerini koruyacaktır.
Mehmet Akif’in “ Kuran’ı kerim Tefsiri-Mev’ıza ve Hutbeleri’ni içeren kitabın 117 sayfasından aldığım 1910’larda camilerde verdiği vaazlardan bir bölümünü sunuyorum.
“İslami bisiklet “ gibi adeta İslam’la alay eden, hatta İslam’ı aşağılayan kavramları ortaya atanlar ve onlara destek olanlar için önemli bir ders niteliğindir.
Bakın Mehmet Akif neler söylemiş:
Biz Müslümanlar, ben öyle görüyorum, Allah ile pek laubaliyiz !
Zannediyoruz ki, Cenab-ı Hak oturduğumuz yerden isteyivermekle hatırımız için ilahi kanunlarını değiştirir.
Zavallı bizler. Sana emeksizce yaşamak, çalışmaksızın amacına erişme hakkını, böyle bir ümidi kim veriyor? Müslümanlık galiba.. Belki.
Öyle ya Müslümanlar Allah’ın sevgili kullarıdır. Hani Müslümanlık bir uhuvvet (kardeşlik) husule getirecekti? Nerede ?
Bugün Müslümanlar kadar (müteferrik) dağınık, müteşettit (katılaşmış), bir millet var mı?
Her tarafta Müslümanlık cehalet, Müslümanlar ise sefalet içinde mahvolup gidiyor.
Müslümanlık bize hayat-ı tayyibe (temiz ve yüksek yaşam düzeyi) vaat ediyordu.
Niye vermedi ? İşte hep bizim cehaletimiz yüzünden. Müslümanların hepsi cahil.
Arab’ı cahil, Türk’ü cahil, Kürd’ü cahil, Arnavud’u cahil, hepsi cahil.
Hepimiz igvaata (kışkırtmaya) kapılıyoruz. Hani müminler kardeş idi ?
O halde nedir bu Müslümanların hali? 350 milyon mu, 400 milyon mu ? cihanda bu kadar Müslüman var, şarkta var, garpta var, şimalde var, cenupta var: hepsi hirman (nasipsizlik) içinde yaşıyorlar.
Biz diyoruz ki; “Müslüman’ız o halde Allah bize Tevfik ( başarı-üstünlük) vermelidir.
Demek sen Müslümanlığınla Allah’ı minnet altında bırakmak istiyorsun.
Ne kadar cüret, ne kadar hamakat(aptallık). Doğrusu dünya dünya olalı, gafletin, cehaletin, körlüğün, sağırlığın bu mertebesi ne görülmüş ne işitilmiştir.
Doğrusu cehlin bu derecesi de mutlaka tahsil ile elde edilmek lazım gelecek.
Ah, biz alık Müslümanlar. Nasıl olmuş da bu kadar azim (büyük) bir kitlenin umumu birden kötürümler gibi histen, hareketten mahrum kalmış?
“Kanaat’i, tevekkül’ü, sabır’ı hepsini yanlış anladık.
Sabır nedir ? Bize göre sabır suret-i mutlakada “katlanmak” demektir.
Neye katlanmak? Her şeye. Daha doğrusu katlanılmayacak şeylere.
Mesela zelil “aşağılık” olmaya, hakaret görmeye, dövülmeye, sövülmeye özetle insanlık onurumuzu lekeleyecek musibetlerin hepsine.
Aman yarabbi Kuran ne söylüyor, biz ne anlıyoruz.
“Sabır” katlanmak değil göğüs germektir. Neye göğüs germek?
Sonunda katlanılmayacak acılara katlanmak ıztırabına mahkum olmamak için , önceden her türlü şedadie ( zorbalıklara), her türlü mezalime, mertçesine, insancasına göğüs germek.
Hele tevekkül, hiç bizim anladığımız mahiyette mi?
Kuran’ın gösterdiği, Hadis’in gösterdiği tevekkül bütün esbaba sarıldıktan (tüm yolları denedikten) sonra olan tevekküldür.
Biz cehaletimiz yüzünden dini bu hale getirdik
Din de bizi bu hale getirdi.
İslam dini bir miskinlik dini oldu.
Mehmet Akif başka vaazları da var.
Onlardan da örnekler vereceğim.
Akif’i ancak gerçek aydınlar anlayabilirler.
İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkmayan yobazların anlamalarını beklemiyorum.
|