Son günlerdeki Cumhuriyet aşkını anlamaya çalışıyorum.
“Cumhuriyet aşkı” ülkemizin hiç batmayan güneşidir.
Nedir ki, biz onu yağmurdan korunmak için altına sığınılacak saçak gibi algıladık.
Yağmur doluya dönüp canımız yanmaya başlayınca cumhuriyet aşkımız depreşti.
Yağmur bulutları, dolu bulutları tepemizde toplanırken seyirci olmayı yeğleyenler meydanlara dökülüp açılan yaraya pansuman arıyorlar.
Metro ve otobüs duraklarında elime tutuşturulan kağıtlarda miting çağrıları var.
Bir yerlerde toplanılıp cumhuriyete sahip çıkılacakmış.
Bu arada Ankara Valisi’ne de tepki var.
Bu kadar cehalet için mutlaka diplomalı olmak gerekir.
Vali devlet memurudur.
Yürürlükteki yasalarla birlikte İçişleri Bakanı’ndan aldığı emirleri uygular.
Ya da istifa eder gider.
Yerine de sırada bekleyen onlarca validen biri getirilir.
Tepki emri alana değil verene karşı gösterilmelidir.
Ankara Valisi Başkent’i adına uygun duruma getirmek için günün 24 saatini
kullanan ve bunu az bulan birisidir.
Keşke belediye başkanlığı da onun elinde olsaydı.
Cumhuriyeti savunduklarını sananlar, onun değerli evlatlarını yıpratarak
koruma eylemini gerçekleştiremezler.
Dikkatlerden kaçan bir başka konu da; korunması gereken cumhuriyetin adı değil içeriğidir.
“Cumhuriyet” tek başına ad olarak bir anlam içermez.
Adı cumhuriyet olup da diktatörlükle yönetilen ülkelerde olanları bilmeyen var mı?
İran İslam Cumhuriyeti, Kuzey Kore Halk Cumhuriyeti, Sudan Cumhuriyeti,
Çin Halk Cumhuriyeti, Yemen Cumhuriyeti, Mısır Cumhuriyeti adları cumhuriyet ama içerikleri farklı ülkelerdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin adıyla kimsenin sorunu yoktur.
Yıllardır cumhuriyetin içeriğini boşaltmaya çabalıyorlar.
Cumhuriyetin omurgasındaki temel ölçütleri ayıklayarak kendi değerlerini yerleştirmeye çalışanlar ad konusunu ciddiye almıyorlar..
İçeriği boşaltılmış ve işlevsiz bir kurum istenilen yörüngeye sokulabilir.
Cumhuriyeti korumak isteyenler öncelikle laik, sosyal, hukuk devleti için yeni koruma yöntemleri bulmak zorundadırlar.
1960’dan bu yana yaşayarak görüldü ki, her şeyi herkesten iyi bildiklerini sanan paranoyak generallerin darbe yöntemiyle cumhuriyet korunamıyor.
Biz de derin devlet vardır da, derin analiz yoktur.
Derin analizi yapabilecek yeteneği olanlar ilk fırsatta bu ülkeyi terk ederler.
Düşünmek ve düşündüğü söylemek hukuksuz, adaletsiz çarpık sistemde 8 şiddetinde deprem etkisi yarattığından, canını seven pasaportu aldığı gün çeker gider.
Bir gün derin analiz yapıldığında görülecektir ki, bu günkü iktidarın yürüyeceği yollara halı döşeyenler 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbecileridir.
Şimdi kazdıkları çukurda debeleniyorlar.
Evrensel kural gereği de, “kurunun yanında yaşlar da yanıyorlar”
Yanmasa iyi olurdu ama bir başka kural daha vardır.
“Kimse içinden çıkamayacağı derinlikte çukur kazmamalıdır”
Generaller bu çukuru kazdılar ve yan duvarlar çökünce de göçük altında kaldılar.
Ergenekon, balyoz, uçan kuş, zıplayan kedi, kavaktaki balık gibi operasyonlar
generallerin kendi kazdıkları çukurlardır.
Cumhuriyet için yollara dökülen, meydanları dolduranlar arkalarına dönüp bakmalı ve bugüne kadar cumhuriyetin temeline hangi taşı koyduklarını, cumhuriyetin içeriğini koruyacak kadroları yetiştirmek için ne yaptıklarını sorgulamalıdırlar.
Valiye kızarak cumhuriyetin içeriği korunamaz.
İktidarın gündem saptırma çabalarına katkıda bulunulur.
|