Her şeye kızan Sayın Başbakanımız, hatırı kalmasın diye “Muhteşem Yüzyıl” dizisine de kızmış.
Kızarken konuşması gerekiyor. Ya da konuşurken kızması.
“Bunlar ecdadımızı zannediyorum o Muhteşem Yüzyıl Belgeselindeki gibi tanıyor.
Bizim öyle ecdadımız yok. Biz öyle bir Kanuni tanımadık. Onun ömrününün otuz yılı at üzerinde geçti. Sarayda geçmedi.”
Başbakanımızın tarihle aralarının açık hatta kavgalı olduklarını biliyoruz ama “dizi film” ile “belgesel” arasındaki farkı bilmemesi olanaksız.
Kızgınlıkla karışık yorgunluktan dili sürçmüş olmalı.
Belgeselde birebir tarihe ve olaylara bağlı kalma zorunluluğu vardır.
Sinema filmi ile dizi filimde ise senaryoya uyulur..
Muhteşem Yüzyıl’da ara sıra İbrahim Paşa’ya ve şehzade Mustafa’ya “İstanbul” dedirtilerek saçmalansa da, dizinin bütünün gerçeklerden ayrılmamış.
Kanuni’nin 30 yıl at üzerinden inmemesi de bir şehir efsanesi.
Meğer ki, ava gittiği ve Kostantiniye dolaylarında yaptığı at gezintileri bu süreye dahil edile.
Başbakanımız Kanuni’yi Malkoçoğlu ile karıştırmış olmalı.
I.Süleyman 1520 yılında padişah oldu.
1521’de Memluk savaşı oldu ve Belgrad alındı.
1526’da Mohaç seferi yapılmış
1529’da viyana kuşatması ve hayal kırıklığı.
1533’de Almanya seferi yapıldı.
1540’da Macaristan seferi yapıldı.
1566’da Zigetvar seferi yapıldı ve Kanuni burada öldü.
Bu savaşlar için 30 yıl at sırtında gezilmez.
10 yılda anlaşalım diyeceğim Başbakan yine kızacak.
Türkiye’de belli bir kesim başından beri Muhteşem Yüz Yıl dizisine karşı çıkıyor.
Bunun iki nedeni var:
Halk Kanuni Süleyman’ın gerçek yüzünü görecek ve yaptıklarını öğrenecek.
Çünkü dizinin ilerleyen bölümlerinde Şehzade Mustafa’nın, Şehzade Beyazid’in ve Beyazid’in oğulları Orhan, Osman ve Abdullah’ın nasıl boğularak öldürüldüğü gösterilecek.
İkinci neden ise dönemin Şeyhülislam’ı Ebussuud efendi .
Kanuni döneminde, Osmanlı yasalarına yaptığı katkılara rağmen Ebussuud Efendi, Anadolu'da Kızılbaş olarak nitelendirilen Türkmen Alevileri için verdiği acımasız fetvalarıyla bilinir.
Verdiği fetvalar arasında “Kızılbaşların canları, malları helâldir, onlarla savaşırken ölmek şehitliğin en yücesidir ve Kızılbaşların kestiği hayvanın eti mundardır, yenmez “gibi, günümüzde de bilinen fetvaları yer alır.
Bununla da kalmaz, Yunus Emre’nin şiirlerinin “küfür” olduğunu ilan eden fetvalar verir.
Kanuni tarafından verilen idam buyruklarına fetvalarıyla kılıf hazırlar.
Başarılı olduğu için Sultan I. Süleyman'ın ölümünden sonra, II. Selim devrinde de görevini sürdürür.
Var mısınız Mehmet Ebussuut Efendinin tüm fetvalarını günümüz Türkçesiyle yayınlamaya…
Sayın Başbakanımız bana kızacaktır ama kendisine küçük bir hatırlatma yapacağım:
Bizim ecdadımızın kanatları yoktu.
Melek, cin veya peygamber değillerdi.
Tümü bizim gibi insandılar.
Günlük yaşamda bizler ne yapıyorsak onlar da aynısını yapıyorlardı.
Ayrıca bir başka kural daha vardır:
“Mezar taşlarıyla övünülmez”
Bir kural daha vardır.
“Mezar taşlarının altında yatanların yaptıklarına da özenilmez”
Kısacası devletlum: Muhteşem Yüz Yıl da anlatılan bizim ecdadımızdır.
|