Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşanıyor.
Apolitik halk kitleleri ve vurdum duymazlıkla suçlanan gençlik, keyfiliği giderek alışkanlık haline getiren iktidarı uyarıyor.
Diktatörlüğün çekiciliğine kapılmış kişiye meydan okuyor.
“Evimizden, hayatımızdan elini çek, yolumuza çıkma” diyor.
Taksim’den başlayıp kısa zamanda 77 ile yayılan post modern direnişlerde neler oluyor?
Çevik kuvvet polisi devlet polisi olduğunu unutup “parti milisi” gibi davranıyor.
Biber gazı, portakal gazı bilinçsizce kullanılıyor.
Çevik kuvvete “ölçüsüz güç” kullanma buyruğunu verenler bir gün bunun altında ezileceklerdir.
İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve diğer illerdeki direnişçiler hak etmedikleri bir zulümle karşılaşıyorlar.
Bu direnişlere katılanlar yaşadıklarını yazarlarsa gelecek kuşaklara bir halk destanı bırakmış olurlar. Facebook’da Eyüp’lü bir arkadaşım Taksim’de gördüklerini paylaşmış. Kendisinden izin aldım. Yazdıklarına dokunmadan yayımlıyorum.
Meral Işık ile aynı okuldanız. Eyüp Lisesi’nden. Aramızda iki yıl var. Yaşlarımız anlaşılmasın diye yılları yazmıyorum. Kalemini çok iyi kullanır. Neden bir yerlerde yazmaz, onu da anlayamam. Yazdıklarını okuduktan sonra simitçiden Cumhurbaşkanına kadar herkesin derin derin düşünmesi gerekir.
Tayyip Erdoğan’ı bu düşünme işinin dışında tutuyorum.
Kendisi tüm düşüncesini, yapay gündem yaratmak ve halkı aldatmak üzerinde yoğunlaştırdığından insani konuları teğet geçiyor.Geçmese çok iyi olacak.Kendisi ve ülke için
İşte Meral Işık’ın Taksim’de gördükleri: “Taksim'e gittim. orada o kadar güzel şeyler gördüm. Ruhum doydu.
Sanki yazmaya gerek kalmadı gibi. Küçücük bir yerde milyon tane fidan dikilmiş. Asmasından,çınarına...Çadırının içinde kaygısız uyuyan genç kızlar,genç delikanlılar...Biliyorlar ki orada dolaşan herkes, halk, onlar uyurken nöbetteler. Uykularını alsınlar diye. Çünkü bütün gece ayakta olacaklar.
Herkes uyuyanlara saygılı ve dikkatli.Oradan geçerken hiç konuşmuyorlar.
Köpek ve kediler bile kaygısız uyuyorlar orada. Devrim marketi gördüm. Kimse Taksim'e eli boş gelmiyor. Çapulcu market'i gördüm.
Orada her şey bedava..Sirke, ilaç, anahtarlık...
Herkese açık. Ziyaretçilerden hiç kimse oraya elini uzatmıyor. İhtiyacı olan Gezi Parkı sakinlerinin işine yarasın diye.. Gençler herkese kandil simidi ikram ettiler. Kutu kutu..
Ağaç gölgesinde çimenlerin üzerine oturmuşlar...Sohbetler...Oradakilerden biri de ben olsaydım. Halay çekenler gördüm. Yanmış arabalar gördüm. Espri dolu pankartlar gördüm. Yardımlaşma gördüm. Nezaket gördüm. Hoşgörü ve kimsenin işine karışmama gördüm. AKM’yi gördüm..Baştan aşağı pankart. Hoşgörü sembolü Atatürk Kültür Merkezi.
Her çeşit pankart -poster. Kimse ''Benimkinin yanına asma,yakışmaz '' dememiş. Bütün binalarda bayraklar gördüm. Koltuk değnekleri ile olanları izlemeye gelmiş insanlar gördüm. Herkes şaşkın.''Bu nasıl bir düzen'' diye. Gözünüzün iliştiği her şey bir düzen içinde.
Hesapsız hiçbir şey yok. Yerde hiç çöp görmedim. Bir şey daha gördüm. Revir… Gezi Parkı'nın deniz gören ucundaki bildiğimiz naylon örtülü çay bahçesi revir haline getirilmiş. Gençler sedyelerde yatıyor. Yerde battaniye üzerinde yatan da var. Genç doktorlar arı gibi. Halkı içeriye almıyorlar. Bahçe gibi bir yer telle çevrilmiş. Oradan içeriye doğru ne görebilirseniz. Hijyene uyuluyor. Ambulansın siren sesi duyuldu. Revirden iki kişinin elle taşıdığı bir sedye üzerinde taşınan bir delikanlı ..Sağ gözü pamuk ile kapanmış...Gözünü kaybetmiş bir genç. İçim koptu. Yüzünde acı var. Ama pişmanlık yok. Önümden geçirdiler. Sakince hastaneye götürülmeyi bekliyor. Belki hastanede tutuklanacak ..Kim ödeyecek bu delikanlının sağ gözünü.? Kim yaptı bunu ona? Yapandan hesap sorulacak mı ?..
Ölenlerin hesabını kim verecek? Yok,bütün hesabı bu delikanlı verecek gibi...
Gözü yetmemiş gibi.. Onun gözünde yaş yok benimkiler elbiseme indi. İşte orada nutkum tutuldu. Bir daha konuşamadım. Anlatamadım.
Konuşmak ne kadar da gereksiz bir şeymiş meğer..İçimde kalsın. Hiç unutmamak için...”
Ben de bu yazıya küçük bir ek yapacağım:
“Bu yaşananları anlamak için önce insan olmak gerekir.
|