Darbelere ve cuntalara karşı olduğumu sık sık yazarım.
Darbeler gelip geçiyor ama cuntacılık siyasi hayatımızın ruhuna işlemiş.
12 Eylül darbecilerinin getirdikleri siyasi partiler yasasında milletvekili adaylarını
partilere kayıtlı üyeler seçecekti.
Turgut Özal bu yasayı değiştirdi ve adayların merkez yoklaması ile seçilmesini sağladı.
Merkez yoklamasında merkez neresi oluyor?
Partinin genel başkanı...
Turgut Özal'ın merkez yoklamasını getirmek istediği yasanın görüşmeleri sırasında
eski başbakanlardan Ferit Melen şunları söylemişti:
- Böyle yaparsanız ortaya kapıkulları çıkar.
Turgut Özal'ın kulları söylenenleri dinlemediler.
Parti cuntası yasası aynen geçti.
Arkadan da Nazlı Ilıcak'ın ünlü benzetmesi geldi.
Ne olduğunu yazamam, o kadar tazminatı ödeyecek param yok.
Otuz yıldır gelen geçenler, parti başkanını cuntacı başı haline dönüştüren bu yasayı değiştirmediler.
İşin en tuhaf ve komik yanı ise bunu yapanların demokrasiden yana olduklarını söylemeleridir.
Türkiye'de demokrasinin uygulanması ve yaşaması için öncelikle siyasi partilerin
işleyişinde demokrasi bulunması gerekir.
Oysa ülkemizde "POLİT BÜRO" sistemiyle adaylar saptanıyor.
Halk da seçim günü saati geldiğinde NOTER görevini yerine getiriyor.
Bu uygulamaya da "egemenlik ulusundur" yakıştırması yapılıyor.
Tek parti döneminde milletvekilleri atanır, halk da bu atamayı sandığa atarak işlemi tamamlardı
67 yıldır çok partili uygulamadayız.
Eskisinden farkı, atamayı parti değil “partiler” yapıyor.
Partiler adına da bu işi genel başkanlar yürütüyorlar.
Kısacası başkanlar milletvekili atamalarını yapıyor halk da bu atananları onaylıyor.
Sonra da halktan, seçmediği meclise güvenilmesi isteniyor.
2014 yapılacak yerel seçimlerde belediye başkanı, belediye meclisi, il genel
meclisi adaylarını üç kişi seçecek
Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet BAHÇELİ.
Halkımız bu üçünün yaptığı atamaları onaylayacak.
Mecliste yer almayan diğer partilerde durum farklı değil.
Edirne’de kimin belediye başkanı adayı olacağını Ankara’daki genel başkan kararlaştırıyor.
Edirne, Çanakkale, Samsun, Adana, Kars, hangi il veya ilçe olursa olsun yerel
yönetimde görev alacak adaylarını kendileri seçmeleri gerekmez mi?
Demokrasi şarkısını ağızlarına sakız yapan sivil cuntalar yüzde on baraj inadının
yanı sıra, merkez yoklamasını da kaldırmaktan söz bile etmiyorlar.
Söylemler demokrat ama “pilav üzeri az fasulye” gibi, davranışlar ise su katılmamış diktatörlük.
Ülkemizde siyaset yapanlar ve bunların liderleri halkın biriken sorunlarını çözmek
yerine daha sıkı düğümler atarak yeni çözümsüzlükler üretiyorlar.
Demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla işlemeye başlarsa cuntacılıklarını sürdüremezler.
Bu nedenle de darbelere karşı gibi görünüp darbeciliği tetikliyorlar.
Kendileri de askeri cunta uygulamalarının daha beterine sarılıp, yaptıklarını da halka
demokrasi diye yutturuyorlar.
12 Eylül cuntacılarının siyasi partiler yasasına koydukları
“demokrasiyi yeşertebilecek” ön seçim kuralını ortadan kaldırıyorlar.
Halk da sanıyor ki, belediye başkanını, belediye meclis üyesini, il genel meclisini kendi seçiyor.
Halkın seçtiği tek görevli var. Siyasi partiler aday gösteremedikleri için: Mahalle Muhtarı:
Diktatörler, kendi yakınları ve çanak yalayıcıları tarafından övülse de, genelde geniş halk yığınları tarafından lanet ve nefretle anılırlar.
Yine de diktatörlük bazılarına çok çekici gelebilmektedir.
|