İstanbul, dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biridir.
İstanbul kadar eski kentler bulunabilir ama daha güzeli yeryüzünde yoktur.
İstanbul’u denizden ilk gördüğümden beri 60 yıl geçti.
Artık bu kente denizden bakmak istemiyorum.
Her yanından kazık fışkırıyor. O eşsiz görüntü çoktan yok oldu.
Bir süre sonra insanlık tarihinin en muhteşem yapıtlarından Ayasofya ve Süleymaniye yanlarına apartman dikilmiş gecekondulara dönecekler.
Dev kazıkların arasında yitip gidecekler..
Para uğruna güzel İstanbul’u Newyork bozması bir doğu kentine çevirecekler.
Kalemi, pergeli, cetveli eline alan İstanbul’a tecavüz ediyor.
Daha sonra da bu tecavüzlere hukuki kılıf giydirilerek yasallaşmaları sağlanıyor.
Yedi tepe üzerine kurulmuş kent 700 gökdelenin altına yatırılıyor.
Kimsesiz güzel bir kızın magandaların saldırısına uğraması gibi bir yandan tecavüz edilirken bir yandan da sağından solundan ısırılıyor.
Tarihi “orta malı” sanan hainler, deniz kızını köpek balığına çeviriyorlar.
8 Şubat sabahı İstanbul’daydım.
Çevreme baktığımda modern bir kent yerine beton yığınlarının altında ezilmiş bir taşra kasabasına geldiğimi sandım.
Yontulmamış insan taslaklarıyla dolu tuhaf bir yerleşim yeri ruhumu zedeledi..
Kendime sormadan edemedim:
“Ben gerçekten burada mı doğdum?”
Pazar günü öğleden sonra Eyüp’teydim.
Eyüp Lisesi’nin eski binasına gittim.
Orta ve Liseyi okuduğum yıllarda, okul Haliç’in kıyısındaydı.
Batılıların “ G olden Horn” yani “Altın Boynuz” dedikleri Haliç önce kirletildi sonra da temizlenme adına kıyıları dolduruldu.
Bedrettin Dalan adındaki hain okulun önündeki denizi 30 metre doldurtmuş.
Doldurulan yeri de gidiş geliş asfalt yol yapmışlar.
O muhteşem Haliç küçülmüş, yapay havuza dönmüş.
Kirli ve kokan haliyle bile muhteşemdi.
Keşke kirli kalsaydı da bu duruma gelmeseydi.
Bedrettin Dalan’ı doldurttuğu yerde idam etmeye karar verseler onu asma zevkini kimseye bırakmam.
Haliç onun elinde bir daha düzeltilemeyecek biçimde bozuldu ve çirkinleşti.
Piyer Loti’ye çıktım.
Haliç’e tepeden baktım.
Dünyanın en güzel haliçlerinden birini zavallı bir cüceye çevirmişler.
Piyerloti de tarihi özelliğini tümüyle yitirmiş.
Tuhaf bir karmaşa her yanda kol geziyor.
Eyüp, Haliç, Hasköy, Sütlüce kentsel soykırıma uğramış.
Bunların içinde beni en çok Eyüp’e ıapılanlar üzdü.
İşin en acı yanı ise bu büyük cinayeti Eyüp’lüler sadece izlediler.
Taşıdıkları taş ve toprağı Haliç’e boşaltan kamyonları izlerken çaylarını yudumladılar.
Bostan İskelesi’nin yok oluşunu anlamsız bakışlarla neredeyse onayladılar.
Eyüp’ki eski ahşap binalar onarılıyor ve aslına uygun biçimde restore ediliyor.
Öte yandan da sökülen Arnavut kaldırımları be parke taşlarının yerine asfalt ya da granit döşeniyor.
Eyüp Camisi’nin önündeki taşları söküp yerine mermer koymuşlar.
Saçmalık tamamlansın diye bir de fıskıyeli havuz yapmışlar.
Eyüp, Surlar dışında Türklerin yerleştikleri ilk bölgedir.
Dünya’nın en büyük ve orijinal mezartaşı müzesidir.
Orta yerlerdeki çay bahçeleri ve yiyecek dükkanları, bilinçsizce yapılan düzenlemelerle bozulan İstanbul’un bir parçası olmak Eyüp’e, yapılanları kayıtsızca izlemek de Eyüplüye yakışmıyor.
Bu ülke ve kentleri babalarımızdan bize emanet olarak verildi ama biz bu emaneti koruyarak çocuklarımıza teslim edemedik.
Başta İstanbul’da yaşayanlar olmak üzere Türkiyeliler doğanın intikamından korkmalı ve dehşet duymalılar.
Ve unutmamalıdırlar ki doğa her zaman insanlardan güçlüdür.
|