17 Aralık’tan bu yana ortalık toz, duman, hakaret, küfürden geçilmiyor.
Bir yanda yolsuzluk, hırsızlık, kayırma, aldatma, kandırma ile suçlanan iktidar var.
Diğer yanda ihanet, sahtekarlık, paralel yapı, haşhaşin, devlete sızmak, yasa dışı dinleme ile suçlanan cemaat bulunuyor.
Başbakan olanlardan şiddetle yakınıyor ve cemaate açıkça savaş ilan etti.
Aradaki çatışma geri dönülemez hale geldi ve uzlaşma noktasını da gerilerde bıraktı.
Eğer Başbakan uzlaşma yoluna girseydi, devleti amaçları ve kimin emrinde olduğu bilinmeyen bir örgüte teslim etmiş olacaktı.
Her türlü uzlaşmayı geri çeviren Başbakan doğru ve tutarlı bir yol seçti.
Eski yazılarımda Erdoğan’ın aklının ve zekasının hafife alınmaması gerektiğini belirtmiştim.
Paralel yapı denilen rezilliğin subayları, gazetecileri, öğretim üyelerini sahte deliller uydurarak mahkum ettirdiğini ve bazı yargı görevlilerinin de bu sahtekarlıkta , ya da hukuk katliamında yer aldığını gören Erdoğan sıranın kendisine geldiğini anladığı anda harekete geçti.
11 yıldır cemaate şefkat gösteren, örgüt militanlarına iş, makam ve para sağlayan AK Parti’nin birden geri dönüş yapması şaşkınlık yaratabilir ama yadırganamaz.
Çünkü Erdoğan’ın cemaat örgütüne teslim olması laik cumhuriyetin sonunu getireceği gibi kendi sonunu da getirecekti.
AK Parti ve Erdoğan’ın bu ülkeye şeriatı getirmesinin olanak dışı olduğunu, böyle bir durumda iktidarı alan şeriatçıların öncelikle Erdoğan’dan başlayarak tüm AK Partilileri meydanlarda asacağını da yazmıştım.
Bu gün de yazdıklarımın arkasındayım.
Yasalarımızda idamın kalkmış olması şeriatçıları bağlamaz.
Yasalar uygar insanlar içindir.
Dünyadaki yaygın şeriatçı uygulamalarına baktığımızda uygarlığın yanından bile geçilmediği gibi, insanlıkla olan ilişkileri de tartışmalıdır.
Erdoğan bir başbakan olarak kandırıldığını ve aldatıldığını açıkça her yerde söylüyorsa durum gerçekten çok vahimdir.
Erdoğan’ın kandırıldığını söylemesi ve ayakkabı kutularında bulunan milyonlarca Avro ile havuzlara doldurulan yüz milyon Dolarlar AK Parti’de deprem yaratsa da cemaate karşı alınan tavır doğrudur.
Tayyip Erdoğan Cumhuriyet tarihinde ki en önemli operasyonlardan birini başlatmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği bu operasyonun başarısına bağlıdır.
CHP ve MHP’nin cumhuriyetin bu yaşamsal sorununun ortadan kalkması için iktidara destek vermeleri gerekirken cemaat oylarından pay alma peşinde koşmaları onları ihanet çizgisine hızla yaklaştırmaktadır.
Dikkat etmeleri gerekir, Türk halkı yapılanı unutmaz..
İktidar-cemaat veya Tayyip Erdoğan- Fethullah Gülen savaşını kimin kazanacağı toplumun her kesiminde tartışılmaktadır.
Bu tartışmayı aptalca buluyorum.
Bazılarını çok ciddiye aldığı Telaviv-Londra-Pansilvanya üçgeni satranç deyimiyle piyonlardan oluşmaktadır.
Belirleyici olan ABD-AB-Türkiye üçgenidir.
Etkili olan ise Ankara-Washington ikilisi.
Devletler arasında hatır, gönül, dostluk, arkadaşlık, ahbaplık falan yoktur.
Bir yanda Fethullah Gülen, öte yanda Türkiye Devleti..
İkisi arasında bir seçim yapılması gerekirse, Washington’un Ortadoğu çıkarlarını düşündüğünde Ankara’yı seçeceğinden kimse kuşku duymasın.
Devletler ne idiğü belirsiz örgütleri sadece belirli zaman sürecinde kullanırlar.
Bu durumda Fethullah Gülen’in CİA’ya önemli hizmetler yapmış bir görevli olarak , Pansilvanya-Ankara arasına konacak özel bir uçak seferi ile şık bir tabut içinde gönderilmesi her an beklenmelidir.
Bir eşek aynı yolda aynı çukura iki kez düşmez.
ABD ve Batı eşek değildir.
Paris-Tahran uçağının büyük ümitlerle İran’a getirdiği Humeyni, çok verimli bir ders olmuştu.
Aynı hata ikinci kez yinelenmez.
Mehmet Ali Şahin’den sonra Erdoğan’ın da Fethulah Gülen’i Türkiye’ye çağırması ayrıca anlamlıdır.
Öyle mesajlar vardır ki, “ kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” çağrışımı yapar.
Bazen “gel” demek” , “gönder” anlamı taşır…
|