Bu toprağın insanı olmak güzeldir.
İnsana onur verir.
Bir tehlike belirmeye görsün…
Gözlerini kırpmadan ölür insanlar.
Bu toprakların üstü zengindir.
Bu toprakların altı üstünden de zengindir.
Nedir ki üzerinde yaşayanlar yoksuldur.
Yaşamak sabır ister .
Çünkü çok zordur.
Yoksulluğa karşı çıkmak suçtur.
Bu topraklarda yaşayan insanlar için görev vardır ama hak yoktur.
Dertsiz ve kazasız yaşamanın tek yolu vardır.
Bir adı “gel” olacak, bir adı “git” olacak.
“Gel” diyecekler;
Vergisini verecek, askerlik yapacak, gerekirse ölecek.
Çok zaman neden öldüğünü ne kendi bilecek ne de ailesi.
Büyük bir törenle mezara girecek.
Ailesi evladının özlemini soğuk mezar taşını okşayarak gidermeye çalışacak.
Diyelim ki ölmedi…
Bir kamu kurulunda işçi olarak çalışıyor.
Hiç beklemediği anda “iş yerini sattık artık git” diyecekler.
Boynunu büküp, eşyasını toplayıp uslu uslu gidecek.
“İşimi geri istiyorum” deme hakkı yoktur.
Yanılır da işine sahip çıkmaya kalkarsa, kimse “gel” denildiğinde geldiğini, bu topraklar için ölmeye hazır olduğunu düşünmez.
Yiyecek ekmek bulmakta güçlük çeker.
Cop yer.
Biber gazı soluğunu tıkar, gözlerini yakar.
Yurttaşlık kağıt üzerindedir. Yurttaşlık ulaşılması uzak bir hayaldir.
Yönetenler yurttaşlıkla kapıkulluğu arasındaki farkın kalkmasını istemezler.
Çok iyi bilirler ki, yurttaşlar okurlar, yazarlar, düşünürler, muhakeme ederler, doğruyu yanlışı görürler, eleştirirler.
Görevlerini de bilirler, haklarını da.
Görevleri bilmek tamam da, hakları bilmek ve istemek de neyin nesidir.
Altı da üstü de zengin bu toprakların üzerinde yaşayanlar “sabır taşı” olsalardı, çoktan çatlamışlardı.
İnsan olmanın ağırlığı altında eziliyorlar.
Kime sarılıyorlarsa aldatılıyorlar.
Kime inanıyorlarsa, inançları sömürülüyor.
Hırsızlık haram diyenlerin hırsızlığını, yolsuzluk günah diyenlerin vurgunlarını gördükçe şaşkına dönüyorlar.
Kendileri çay kaşığı ile doymaya çalışırken, karşılarındaki kepçeyle atıştırıyor ve yüzleri kızarmadan tıkınmaya devam ediyorlar.
Hakları savunmak için ortalığa düşen sendikacılar ve siyasetçiler masa başında sınıf atlamanın çekiciliğinden kurtulamıyorlar.
Toprağımızın insanı ortak bir yapımın örgütlenmesi ile felç edilmiş durumda.
Hırsızlığa karşı çıkanlar ise, hırsızlığa karşı olduklarından değil paylarına düşeni alamadıkları için feryat ediyorlar.
Yoksulluğun kader olduğunu sananların akıllarına Tevfik Fikret’in dizeleri geliyor.
“Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin
Aksırınca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin”
Bu topraklarda yaşamak güzeldir.
İnsana onur verir.
Bu kadar zenginlik içinde yoksul yaşamak ise sabır ister.
|