Başbakan ve Sağlık Bakanı sık sık sağlık alanında devrim yapıldığını iddia ediyorlar.
Ortada devrim falan olmadığı gibi devrimin anlamı da bilinmiyor.
Sağlıkta getirilen performans sistemi insanı mallaştırıyor.
Doktorlar çok sayıda hastaya bakmaya zorlanıyor.
S ağlık söz konu olunca niceliğe değil niteliğe bakılmalı.
Gazoz fabrikasında şişeler doldurulmuyor, teşhis ve tedavi özenle yapılmazsa sağlık kurumları mezarlıklara yolcu bileti kesen kurumlara dönüşür.
Geçen aylarda İstanbul’daki bir sağlık rezaleti basında çok küçük yer verilerek geçiştirildi.
Taksim’den Cihangir’e inen Kazancı yokuşunda bir patlama oldu.
Kimi tüp gaz dedi, kimi doğalgaz.
Nedeni değil ama sonucu sokağın bir bölümünü harabeye çevirdi.
7 yurttaşımız yaralandı.
Patlama olunca yaralanmalar kaçınılmazdır.
Olayın vahim yanı ise çok farklı.
Yaralılardan ikisi Kartal Eğitim ve Araştırma hastanesine gönderilmiş.
Taksim’den Kartal’a yaralı göndermek “adam öldürmeye kasten teşebbüs” sayılır.
Ha Taksim’den Kartal’a yollamışlar, ha Ankara’ya..
Yaralı bir insan yaşayacak durumda olsa bile bu kadar uzun yolda yaşamını yitirir.
İstanbul’un Avrupa yakasındaki hastanelere ne olmuş?
İstanbul ve Cerrahpaşa Tıp Fakülte hastaneleri, Samatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Şişli Etfal Hastanesi, Ok Meydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi yetersiz mi kalıyorlar?
Taksim İlk Yardım Hastanesi neden kapalı?
Eğer Taksim’de yaralanan insan Kartal’a gönderiliyorsa, ortada ne devrim vardır, ne de reform.
Bu olay İstanbul’da herkesin görebileceği yerde oldu için küçük çapta da olsa basına yansıdı.
Türkiye’nin diğer yerlerinde neler oluyor?
Performans denilen ucube nasıl işletiliyor?
Doktorlara. “ muayene ettiğiniz hasta sayısına göre para alacaksınız” demek insan hayatıyla alay etmektir.
12 Eylül darbecilerinin doktorlara anlaşılmaz bir kinleri vardı.
Kenan Evren bunu sık sık seslendirirdi.
Sivillerin doktorlara karşı güttükleri kinin kaynağı nedir?
Çok zor bir eğitimden sonra mezun olan doktorların diplomalarını vermemek, onları zorunlu hizmet prangasıyla tutsak etmek uygar bir davranış değildir.
AB kriterleri içinde zorunlu hizmet bulunmadığı gibi kaldırılması için uyarı yapıldığı da bilinmektedir.
İktidarların oy toplanmaları için hizmete zorlanan doktorların çoğu devlete isyan etmiş bölgelere gönderiliyor.
Yaşamları devlet güvencesinde olmadığı gibi PKK’nın keyfine bırakılıyor.
Bunun adına da sağlık reformu diyorlar.
Doktorlara yaptırılan zorunlu hizmet bu meslekte akademisyen olmak isteyenlerin önünde önemli bir engeldir.
Sağlık Bakanlığı bunu göremiyor.
Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu zorunlu hizmeti kaldıracak fakat hizmet gitmesi gereken yerlerin de doktor ihtiyacını karşılayacak bir öneri sunmuştu, çok bildiklerini sananlar ilgilenmediler.
Hatipoğlu’nun önerisi şöyleydi:
Tıp Fakültelerinde okuyacak öğrencilerin içinde devlet adına burslu okumak isteyenlere belirlenen sürelerde zorunlu hizmet yüklenerek sorun çözülebilir.
Her türlü gideri devlet tarafından karşılanan tıp öğrencisi bilir ki diplomayı aldığında belirlenen yerlerde zorunlu olarak görev yapacak.
Bu öneri uygulamaya geçilebilseydi zorunlu hizmet gönüllü hizmete dönüşecekti.
Nedir ki, siyasetçilerdeki doktor düşmanlığı gölzei kör, akıllar felç ettiği için Tahir Hoca’dan detayları sormadılar.
Ülkemizde hukuk açılımının yapılması keyfiliğin önlenmesi için önemli bir aşamadır ama demokrasiyi kravatlı krallık sananlarca engelleniyor.
Hukuk olmayınca da halkın ne sağlığı güvencede oluyor ne de yaşamı..
|