Bir köyde uzun süredir kuraklık vardı.
Köylüler toplu olarak yağmur duasına çıkmaya karar verdiler.
Sadece bir çocuk yağmur duasına şemsiyesini alarak geldi.
İnanmadan inanç yerleşmez.
Hırsızlığı ve hırsızları savunanlar bir dinin mensubu olabilirler ama imanları yoktur.
İnanmayanın inancı, inancı olmayanın da imanı yoktur.
Başka ülkelerdeki durum konumuz dışındadır.
Türkiye’de halkın çoğunluğu Müslüman’dır.
,İşte bu Müslümanlar 2002, 2007 ve 2011’de referansının İslam olduğunu iddia edenlere ülkeyi yönetme görevini verdiler.
Ülkeyi yönetme yetkisi verdiklerinin yağmur duasına şemsiyesiz gelenler olduğunu bilmiyorlardı.
Bu konuda halka kızma hakkını kimse kendisinde bulamaz.
Halk, Müslüman olmakla iman sahibi olmanın farkını da bilmiyordu.
İslam dininde her iman sahibi Müslüman’dır ama her Müslüman’ın imanı yoktur.
Müslüman ve mümin farkı işte tam burada ortaya çıkar.
Böyle bir ayırımı yapmak bizim işimiz değil.
Sınırı Tanrı koymuş.
Hucurat Suresi 14.Ayetinde şöyle yazılı:
”Bedeviler: “İman ettik” dediler. De ki: “Siz iman etmediniz. Ancak “Müslüman okduk” deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir.”
Tanrı’nın kitabında böyle bir ayırım yapıldığına göre Müslüman olmak Mümin’lik için yeterli değil.
Nasıl Mümin olunacağı ise yine Hucurat Suresi’nin 15. Ayeti’nde tanımlanmış.
“Mümin’ler ancak şu kimselerdir ki, Allah’a ve Resulüne iman ederler; sonra hiç kuşkuya düşmezler ve mallarıyla canlarıyla Allah yolunda didinirler. İşte bunlar özü-sözü birbirine uyanlardır”
İslam’ın tek başvuru yeri Kuran’dır.
Çevremizdeki insanların Müminliklerini ve Müslümanlıklarını Kuran’daki ölçülerle anlayabiliriz.
Kalplerine iman girmiş kişiler yağmur duasına şemsiyesiz gitmeyeceği gibi yoksul insanların gözlerinin içine bakarak alın teri ve emek içermeyen milyonları istiflemez.
Kul hakkı yemek büyük günahlar arasındadır.
Kamu malını kişisel çıkara dönüştürmek kul hakkına yapılan en alçakça tecavüzdür.
21.yüzyıl ülkemiz için bir kırılma noktasıyla başlamıştı, öyle de devam etmektedir.
Din yıllardır siyasi sömürü aracı yapılmış, insan ile Tanrı arasında çok özel bir iletişim aracı olması gerekirken siyasetin dolgu malzemesi yapılmıştı.
Halk sanıyordu ki eğer din, imandan söz edenler iktidara gelirse yolsuzluklar sona erecek ve haksızlıklar bitecek.
2002’de başlayan dincilerin iktidar serüveni 2014 yılına gelindiğinde tam bir fiyaskoyla bitme noktasına ulaşmıştır.
Geçmiş yıllarda baş örtüsü bir saygınlık taşırdı.
Sahte Kemalistlerin verdikleri gazla baş örtüsüne savaş açan askerlerin baskıları ve İslam’la hiç ilgisi bulunmayan türban üzerindeki anlamsız tartışmalar sonuçlandı ama eski saygınlık da büyük ölçüde zedelendi.
Artık başlarını kapatanlar üniversiteye girebiliyor, kamuda çalışabiliyor.
Türkiye yapay bir sorundan kurtuldu.
Cuma gösterileri sona erdi.
Ancak öte yandan da dindarların, yani Müminlerin rahatsızlığı başladı.
Başlarını inançları için örtenlerle, türbanı moda haline dönüştüren iki yüzlülerin arasında henüz adı konmamış tedirginlik başladı.
Türbanlıların bindikleri her biri 300 bin dolarlık araçlar da bu tedirginliği arttırdı.
İman ve insanları rahatsız eden zenginlikler birlikte yaşayamaz.
Bunu yaşatmaya çalışanın da yaşamasına izin verilmez.
Yağmur duasına şemsiyesiz gidenler birkaç kez düşünmelidir.
|