Soma’daki felaketin arkasından bir şeyler yazmak istedim ama ortalık öylesine karıştırıldı ki, çıkan gürültünün büyüklüğünden ortada saklanmak istenen çok şeyin olduğu anlaşılınca yazmayı erteledim.
Gözden saklanmak istense de Soma’da en büyük darbeyi “işçi sınıfı” yemiştir.
Bu büyük felaketten sonra iyice anlaşılmıştır ki, ülkemizde işçiler iyice yalnızlaşmışlardır.
Neden böyle olduğunu 20 Mayıs 1979’da BUGÜN Gazetesi’ndeki ENDİKALİZMİN ÇÖKÜŞÜ başlıklı yazımda anlatmaya çalışmışım.
“Nasıl ki dilencilik, sadaka miktarı azalınca haydutluğa, çoğalınca işletmeciliğe dönüşürse, sendikalizm de ülke ekonomisi bozulduğunda “anarko-sendikalizm”devrimciliğine,
Kapitalist ekonomi sağlamlaştığında ise tröstlerle özdeşlemeye dönüşür.
Sendikalistlerin tarihi misyonu, devrimci aydınlarla işçi yığınlarının ilişkilerine engel olmak veya aradaki bağlantıyı kesmektir. Çünkü onlar burjuva düzeninin tamamlayıcısı, destekleyici olan sendikaları devrim yolunda kendileri ile birlikte vazgeçilmez birer müessese olarak görürler.
Sıkışıp devrimcilik yapmaya kalktıklarında, bütün düzen ile birlikte kendi müesseseleri de sallanırken bile bir intihar hareketi olan anarko-sendikalizmi yeğleyerek aydın inkarcılığının doruk noktasına varırlar.
Anarko-sendikalizm faşistlerin de işerine geldiklerinde rahatça kullandıkları bir doktrin olduğu için, burjuvazi bu ucuz kahramanlara zaman zaman ufak tefek primler verir.
Sırtlarını sıvazlar, bunlar pohpohlar. Asla vazgeçilmez birer matah imişler gibi koyacak yer bulamaz.
Nedir Sendikacılar?
Birer aslan parçası devrimci mi?
Sendikalarda çalışan devrimci sendikacılar olabilir.
Fakat sendikaları tümüyle devrimci sanmak veya olabileceğini düşünmek hastalığa varan bir saplantıdır.
Bilir misiniz sendikacılar en çok nelerden korkarlar?
O değme burjuvalara parmak ısırtan lüks yaşantıyı bırakıp yeniden işçi olmaktan…
Sendikaların köşe başlarını tutmuş, ya ölümle ya da küplerini çok fazla doldurdukları için kendi istekleriyle ayrılmalarının dışında yerlerini asla terk etmeyen sendikalist-kariyeristler çoğunlukla dünyanın en önde gelen oportünistleridir.
Bir bölümü devlete, devlet güçlerine meydan okurken aynıtakımda başka bir bölümü de meydan okudukları, tanımadıkları devlet güçlerinin korucu kanatlarına sığınarak ve meydan okudukları devletin gösterdiği yerde “işçi bayramı” kutlarlar.
Bunca zırva ve bunca çelişki toplanınca, bunların toplandığıyerde bir çöküntü başlıyor demektir.
Nitekim burjuvazinin en kokuşmuş düzen müesseselerinden birisi olan sendikalar, içine düştükleri acıklı durumdan kurtulabilmek için, varlıklarının tek nedeni olan işçi yığınlarına ihanet etme çizgisine doğru finişe kalkmışlardır.
İşçi yığınları yıllardır kendilerini yıllardır sömüren bu sendikalist kariyeristlerden hesap sormalıdırlar.
İşçiler en kısa ve yasal olan İŞYERİ KONSEYLERİ’iyle bunlardan hesap sormazlar, bunları denetim altına almazlarsa, tanıdığımız kadarıyla bu sendikalist kariyeristler değil işçi sınıfını uygun fiyat veren olursa vatanı bile satarlar”
35 yıl önce yazılanlar zaman içinde işçi sınıfı tarafından da saptanınca sendikacılar çok büyük güven yitirdiler.
Bu süreç içinde sendikacılar işçilerin yoksulluklarıyla alay edecesine yaşadıkları tatlı hayat, altlarına çektikleri jaguar otolarla beni utandırmadılar.
2014 yılına geldiğimizde tam anlamıyla yerle bir olmuşsendikacılıkla sendikalizm tarihsel yenilgisinin tadını çıkarılıyor.
Sendikalar artık yok olma noktasındalar.
Köylü kökenli işçilere sınıf bilinci kazandıracak aydınların ise asker-sivil cuntacılarca sesleri kesildi.
Soma Kömür madeninden ölen 300 den fazla işçinin yarattığıyankıların örgütsüzlüğü ve bilinçsizliği işçi sınıfı için uyarıcı olmalıdır.
Popülist sosyalistlerin dernek niteliğindeki partilerinin dışında yeni bir oluşum yaratılmazsa daha çok işçi maden ocakları ve tersanelerde ölürler.
|