Acılar insanın dünyaya gelmesiyle başlar.
İlk acı da, anne karnından çıkan bebeğin ciğerlerine hava gitmesiyle başlar.
Acılarda arınmış bir hayat yoktur.
Azdır, çoktur, dayanılmazdır ama acılar hayatın ayrılmaz parçasıdır.
Yoksulluk acıların en büyüklerinden biridir.
Toplumsal bir acıdır.
Acının ötesinde mutlaka önlenmesi gereken çevre kirliliğidir.
Yoksulluğun getirdiği çevre kirliliği Nazi Almanya’nın alt yapısını oluşturmuş ve Hitler’i seçile iktidara getirmiştir.
Günümüzde bazı salaklar “seçimle diktatör gelir mi” derken insanları aptal yerine koymuyorlar, çok açık biçimde eşşşek yerine koyuyorlar.
Ayrılık bir başka acıdır.
Ayrılığın verdiği acı sevginin boyutuyla orantılıdır.
Yürekte açtığı yaranın boyutları bazen ölümcül de olabilir.
Ölüm derin bir acıdır.
Genç ölümler daha can yakıcıdır.
Karacaoğlan’ın dediği gibi:
“Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm”
Acılarla baş etme olanağı var mıdır?
Ateş, düştüğü yeri yakarmış.
İnsanlar bazı acıları yaşamadıkları zaman, acının içeriğini kavrayamazlar.
İnsan mı güçlüdür, acılar mı?
Acıların çoğu insanlar tarafından yaratılır.
Bu konuda çok sevdiğim ve her acı çektiğimde açıp okuduğum bir öykü vardır.
“Hintli bir yaşlı usta, çırağının her şeyden sürekli yakınmasından bıkmıştı.
Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi.
Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlıusta ona, bir avuç tuzu bir bardak suya atıp içmesini söyledi.
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
“Tadı nasıl?” diye soran yaşlı adama öfkeyle “acı” diye yanıt verdi, çırak.
Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarıçıkardı.
Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi.
Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu: “Tadı nasıl?”
“Ferahlatıcı” diye yanıt verdi genç çırak.
“Tuzun tadını aldın mı?” diye soran yaşlı adamı, “hayır”diye yanıtladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
“Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır.
Ancak bu acının acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır.
Acın olduğunda yapman gereken tek şey, acı verenşeyle ilgili duygularını genişletmektir.
Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.”
Bu öğüdü kaç kişi başarıyla uygulayabilir.
Öyle acılar vardır ki, duygular genişledikçe onlar da genişler.
Acı çekmeyenlere acılarınız anlatmanız, çok saçma önerilerle karşılaşmanıza neden olabilir.
Zamanın acılara ilaç olduğu söylenirse de bunun doğruluğu kanıtlanmamıştır.
Acılar eskimezler.
Acılar hafiflemezler
Acılar unutulmazlar.
Acı çekenler karşılarındakileri sıkmamak ve onlardan gelecek anlamsız şeyleri duymamak için unutmuş görünürler.
Acılarla yaşamanın acısını kelimelerle anlatmanın olanağıyoktur.
|