Çocukluk yıllarımızda FABL vardı. Nedir Fabl? Önce onu açıklayayım.
Fabl ya da Öykünce sonunda ders verme amacı güden, güldüren, düşündüren ve genellikle manzum öykülerdir. Genellikle hayvanların ve bitkilerin konuşmasıdır. Fablların kahramanları genellikle hayvanlardır. Ama bu hayvanlar insanlar gibi düşünür, konuşur ve insanlar gibi davranır. Dünyanın en ünlü fabl yazarları Ezop, La Fontaine ve Beydeba'dır. Ezop'un fablları M.Ö. 300 yılında derlenerek yazıya geçirilmiştir. ABD'li James Thurber ve İngiliz George Orwell çağdaş fabl yazarlarıdır. Fablı ilk olarak yazanlar Friglerdir. Hititler fablları taş tabletlere yazıp resimliyorlardı. Fabllar günümüzde eğitimde çok fazla kullanılmaktadır.
"Fabl" sözcüğünün kökeni Latince "hikaye" manasına gelen "fabıla"'dır. Fakat bu sözcük zamanla bir ahlak ilkesi veya davranış kuralını anlatan kısa sembolik (simgesel) bir hikâye türünün adı olmuştur. Bu öykü de manzumdu ama, uzun kaçacağı için düz yazıya çevirdim.
Yukarıda açıklandığı gibi Fabllar çocuklar içindir. Büyüklerin alınmasına veya kızmasına neden yoktur. Bir inek, bir at, bir eşek, etrafa dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve üç yıl sonra buluşmaya karar verirler...
Her biri başka yöne öne gider.
Aradan üç uzun yıl geçtikten sonra buluşma yerine önce inek ve at gelir...
İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüştür.
At merakla sorar: "Nedir bu halin inek kardeş?" İnek acıklı bir şekilde içini çekerek anlatır:
"Sorma at kardeş... Bu insanlar çok merhametsiz... Beni durmadan birbirlerine sattılar.
Alan sütümü sağdı. Bir inek daha bulup onu yanıma koyarak bizi çifte koştular, aç bıraktılar.
Canımı zor kurtardım be kardeş."
At de acı acı başını sallayarak anlatır:
"Ah, sorma... Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım.
Üzerime bindiler, ses çıkaramadım. Biri indi, öbürü bindi! Binmedikleri zamanlar zincire vurdular. Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğinde arkama kocaman bir araba bağladılar. Bu sefer birçoğunu yeniden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça, daha hızlı gitmem için kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım inek kardeş."
İnek ve at böyle konuşurken uzaktan eşek görünür. Hayli neşelidir. Islık çala çala, taşlara tekme ata ata, hoplaya zıplaya gelir. Mutludur. Üstelik şişmanlamıştır. Tüyleri pırıl pırıl parlamakta, gözlerinin içi gülmektedir. Üzerinde lacivert takımlar vardır. İnek ile at şaşırmış bir şekilde, "Nedir bu halin? Neler oldu? Neden böyle zevkten dört köşesin?" diye sorarlar.
Eşek keyifli bir şekilde anlatır:
"Sizden ayrıldıktan sonra uzakta bir memlekete vardım. Birisi yukarı çıkmış bağırıyor, bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu.
Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz, yeri göğü inletirim. Sesimi duyan benim yanıma koştu, duyan duymayana haber verdi, etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım.Haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filan bahsettim..."
"Eee, sonra ne oldu?"
"Ne olacak beni başkan seçtiler!"
"Deme yahu.. Yani sen başkan mı oldun?"
"Evet... Bir şey yapmama gerek kalmadı. Ben bağırdıkça onlar ’Seninle gurur duyuyoruz’ diye alkışladılar. Ben de yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım!"
"Pekiii, senin eşek olduğunu anlamadılar mı yahu?"
"Valla, yarısı anladı ama diğer yarısına anlatamadı.
|