Yargıda dalgalar, siyasette dalgalanmalar sürüyor. Toplumsal barışın giderek sarsıldığı ülkemizde kanımızca yönetim aykırılıkları nedeniyle yurttaşların psikolojisi ürkütücü düzeyde bozuldu. Gün geçmiyor ki saldırı, öldürme ya da başka suçlarla “Ne oldu bize? Nereye gidiyoruz?” dedirtecek durumlarla karşılaşmayalım. Gazete sayfaları töre cinayetleri, kan dâvaları, intiharlar, çocuklara cinsel yaklaşımlar, köpeklere işkence, eşlerini dövme, ÖSS Çetesi adı verilen sınav sahtekârlıkları, rüşvet, denizden ve topraktan mermi çıkarma, yangın, yaralama haberleriyle dolu. Kene ve domuz gribi olaylarını geride bırakacak ölçüde değişik bozulmalarla çürümeler üzüyor, utandırıyor.
Tuhaflıklar ülkesine dönüştük. Aklın özgürlüğü anlamındaki lâikliğin değerini bilemediğimiz için inanç sömürüsü yoluyla eğitimden ekonomiye ve siyasete uzanan geniş bir alanda kötülükler yaşamaktayız. Çalışmayı, dinlenmeyi, sınavlara hazırlanmayı bilimsel bağlamda savsaklayan öğrencilerle bu konularda gereken desteği veremeyen aileler türbelerin yolunu tutuyor. Yıllar önce kapatılan, çağdaş yaşamı gölgeleyen bu yapıların inanç temizliği ve saygısıyla korunmasını aşıp başarı için medet umulan kapılar durumuna getirilmesi düşündürücüdür. Dua ile sonuç alınacağını ummak ve beklemek ortaçağ öncesi yaşama dönüşün belirtilerindendir.
Çelişkiler, aykırılıklar ve kötülükler toplumun ilgisi ve tepkisiyle önlenip giderilir. Uygar-demokratik çıkışlarla yönetimler uyarılır ve yanlıştan döndürülür. Toplum ağırlığını duyuramaz, etkisini yitirir, umursamazlığa gömülür, bencillik egemen olursa hiçbir beklenti karşılanamaz, yanıt alamaz. Bildiğini okuyan yönetim giderek daha büyük sorunları yaşatır. İran seçimleri iyi değerlendirilmelidir. Dincilerin yapmayacağı kötülük, içine girmeyecekleri pislik yoktur. Dindarları kullanır, karalarlar, bunların Allah’ı da yoktur.
Toplum uyutuluyor, uyuşturuluyor. Cami sayısı 80 bin 53 olmuş, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayımladığı istatistikte belirtilen bu sayı resmen bilinenler, imam-hatip atanan camiler. Yapıları sürenler ayrı. Ankara’da yapımına başlananlarla yapımı bitmek üzere olanları saysalar rakam nerelere ulaşır. Bu konulara sesi çıkmayanlar, Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı verdiği amaçlı ya da yanlış YÖK kararlarını savunurken yargıya saygıyla bağdaşmayan eleştirilerde bulunuyorlar. İktidarın yaklaşımını örnek alan ve desteğini arkasında bulan yöneticiler hiçbir ölçü tanımıyor. Değişik fakültelere geçişlerle, öğretim üyelerinin kamu ve meslek kuruluşlarında görev almalarına ilişkin Danıştay kararları iktidarı ve yandaşlarını rahatsız ediyor.
Beri yandan kıyı kentlerindeki Belediye Başkanlığı seçimlerini yitiren iktidarın intikam alırcasına kıyı şeridini Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yetkisine bırakmak girişimine, RTÜK Başkanı’nın yerinde kalma direnişine gülerek yaklaşanlar, hattâ iktidar medyası ile iktidarcı medya başta olmak üzere alkış tutanlar var. Kıyılarda ve sahil şeritlerinde imar uygulamalarıyla ruhsat verme yetkisinin Bakanlığa bırakılması siyasetin iktidar ağırlıklı yapılandırmasını gündeme getirecektir. Yerel yönetimleri daha etkin denetleme yerine merkezden belirleme yeni sorunlar getirecektir. Sahillerdeki belediyelerin yetkilerini sınırlayarak yurttaşları cezalandırmaya kalkışmak kötü siyasetin hukuk tanımazlığı, ayrımcılığı ve ağır kusurudur.
Yanılgılar iktidarla sınırlı değil. Kendini Anayasa Mahkemesi yerine koyan savcılara da rastlanmaktadır. Yürürlükteki kuralı uygulamak için başlatılan işlem kapsamında bu kuralın Anayasa’ya aykırılığını ileri sürüp görevli mahkemeden kuralın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasını istemek varken, kendiliğinden kuralı yok sayarak, uygulama ve yeteneğini yitirdiğini söyleyerek takipsizlik kararı verilemez. Bu tür açık aykırılıkları işlerine geldiği için uygun bulurcasına sessizlikle karşılayanlar yarın işlerine gelmeyen uygulamalarda pişmanlık duyarlar. Herkes yetkisini, yöntemini iyi bilmelidir.
İktidar, yasalara aykırı olduğu ileri sürülen arama ve elkoymalarda bulunduğu savıyla yönü ve yolu belli bir gazeteye verildiği anlaşılan, gerçek olduğu kanıtlanmamış bir plân taslağı nedeniyle askere saldırmakta, Genelkurmay’ın açıklamasını yetersiz bularak yetkisiz Cumhuriyet Savcılığı’na başvurmaktadır. Haftanın olayı budur. Demokrasiden söz ederek eleştiriye kalkışanların ne kadar demokrat olduğu bilinmektedir. İrtica tehlikesini oluşturanların irticaya karşı işlemlerden, taslaklardan yakınması doğaldır.
İnsanlara sataşan, insanları azarlayan, insanların gereksiz yere gözaltına alınıp tutuklanmasını sevinerek izleyen, insanları yoksunluklara düşüren, intiharlara sürükleyen, partizanlık ve kadrolaşmayla, tarikat dayanışmasıyla toplumda derin yaralar açanlar işlerine gelince insanlıktan söz ederek kandırma ve aldatma oyunlarını gerçekleştirirler. Son günlerde Ecevit’in yanlış ya da amaçlı yaklaşımını anımsatan biçimde bir iktidar yetkilisi de TBMM kararıyla hainliği açıklanmış Vahdettin’in mezarının getirilmesini âdil olacağını söylemiştir. Nâzım Hikmet ile Vahdettin’i bir tutan anlayıştaki sakatlık yaşamımızın üstündeki ağır gölgelerden biridir. AB ilişkilerinde Avrupa Konseyi seçimleriyle güçlenen Sarkozy-Merkel yaklaşımının göz ardı edilerek ödünlerle sonuç alınacağını sananlar halkı aldatmaktadır. AB karşısında nasıl durulacağını bilmeyenlerin yönetiminde AB düşünün gerçeğe dönüşmesini umanlar giderek azalmaktadır. Her şeyi Anayasa’dan beklemek gibi her sorunun çözümünü AB’den beklemek de bağışlanamaz bir tutumdur. Kaldı ki dış basın her konuda eleştiriyor.
İçeriğini bilmediğimiz, suç öğesi sayılacak yerleri varsa dâva açılmasını gerekli gördüğümüz ancak yakınan iktidar partisinin bile gerçek olup olmadığının araştırılması amaçlı sözde plânın Ergenekon Savcılığına ulaşmasını istedikleri dilekçeleriyle yöneldiklerinin Silâhlı Kuvvetler olduğu açık. Kalkınma plânlarının konuşulacak yerde irticayla savaşımı demokrasi karşıtlığı olarak algılayan anlayışın şamatası konuşuluyor. Tunceli ve Şırnak’ta patlatılan mayınlara toplum kanıksamış gibi ilgi duyulmuyor. Fethullahçılığın ne olduğu, gücünün kaynakları, nerelere sızdıkları, iktidar içindeki adamları konuşulmuyor. Münevver Karabulut cinayetinin şüphelisi yakalanamıyor. Ekonomik gidişteki kötüleşme IMF şırıngalarıyla geçiştirilmeye çalışılıyor. Demokrasinin vazgeçilmez öğesi (unsuru) sayılan siyasal partilerimiz ne ölçüde demokrasi yanlısıdır, içlerinde demokratik geleneklere uyulmakta mıdır, demokrasiye yaraşırlıkları doyurucu muduru aldıran, ilgilenen çok az. Demokrasiye iktidardan gelen darbeler tehlike sayılmıyor. Genelkurmay Harekât Başkanlığı dile dolanıyor. Cumhurbaşkanı’nın Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesine ilişkin yasayı imzalaması tepkilere neden oldu. Anayasa Mahkemesi’ne gideceğini açıklayan CHP’ni MHP de destekliyor. Sahtecilik sanıkları yerlerinde duruyor.
Büyük Atatürk’ün her sözcüğünü yazdığı Anadolu İhtilâli’nin bayrağı Amasya Genelgesi’nin 90. Yılı kutlu olsun!
|