Güneydoğu kaynaklı ateş, siyasal bir yangın biçiminde Türkiye’nin her yanını sarmaya başladı. Kendilerinin neden olduğu durumları bahane edinen terör örgütü, ülkeyi kavga alanına çevirerek dayattıklarının kabulüne çalışmaktadır. Örgüt yandaşı partinin bir milletvekili “özerk yönetim kabul edilmezse savaş kapıdadır” diyerek bölücülüğün sapkınca tehdidini yinelemiştir. “Kemalizm bir parça Hitler, bir parça Mussolini’dir” diyen HDP milletvekili Adil Zozani‘nin milletvekili andıyla bağdaşmayan abuk sabuk konuşması yetmiyormuş gibi askeri alana girerek Türk Bayrağı’nı gönderinden indirip yere atan terörist, provakatör sapkın iyice azıttıklarını ortaya koydu. Ne yazık ki Bayrağımızı korumakla görevli olanlar sudan nedenler ileri sürerek sorumluluklarını örtmeye çalıştı.
Kimse kimseyi kandırmasın. Diyarbakır’da “Çözüm Süreci Çalıştayı” adıyla iktidarın PKK yandaşlarıyla oturduğu toplantıda yeni ödünler verileceği açıklanırken terörün artması, özerklik isteklerinde olduğu gibi, amaca ulaşmanın hızlandırılması girişimidir. İyi niyetli olsalar iktidarın cumhurbaşkanı seçimi için izlediği “vurdum duymazlık” döneminde olay çıkarmaz, verilen sözleri beklerlerdi. Oysa büyük kentlerde olaysız gün geçmediği gibi sokaklara barikat kurmak, otobüsleri taşlayıp yakmak, polis taşıtlarına, lojmanlara, karakollara, konutlara, hastanelere, okullara, yurtlara, işyerlerine saldırmak, silah atmak, polisleri linç etmeye kalkışmak, yaralamak, yol kesmek, yol kazmak, kimlik denetimi yapmak gibi aciz bir yönetimde yapılacak her sakınca günlerce sürüyor. Yangın yerine dönen ortamda tehlike için başka ne kanıt aranıyor? Başbakan yardımcısı nasıl “Devleti, kurumları kendisiyle hesaplaştırdık. Geçmişiyle, geçmişte yaptıklarıyla yüzleştirdik. Yapılan yanlışlıklar, haksızlıklar, zulümler, yasaklar, korkular, tabular, endişeler, faili meçhuller, bütün olumsuzlukları gözle önüne serdik” diyebiliyor? Kendi dönemlerinde olanlar ne? Çözüm sürecine, AKP’ye güvenmeseler Bayrağa el uzatabilirler miydi? Türk Bayrağı’nı koruyamayan Türk de olmaz, Türk askeri de olmaz. Kanımızca, sapkın terörist, iktidara güvenerek Bayrağı indirip yere attı, koruması gerekenler de iktidara güvenemediğinden dokunamadı.
Anlaşılmaz tutum
Günümüz Başbakanı hâlâ 17 Aralık 2013 olayını “darbe” olarak niteleyip kendilerini savunuyor. Yukar da değindiğimiz günümüz darbelerini görmezlikten geliyor. Bir de “.. terörist mi desek..” diye hafife alıyor. Diyarbakır’daki camiye “Şeyh Sait Camii” adının müftünün oluruyla verildiğini, isyancıbaşından övgüyle söz edildiğini üzüntüyle izliyoruz. Bay RTE’ın Güneydoğu olaylarına ilişkin laftan başka yaptığı ne var? Kürt oylarının kaçmaması için bağrına taş basıyor denilebilir mi? Kürtçülerle iktidarın arasının açılması olasılığı ödünü koparıyor. Teröristlere “Terörist mi desek?” yaklaşımı bu ürpertiye bağlanabilir. TÜBİTAK’ın tartışılan raporuyla ferahlamaya çalışıyor.
Kendileri faşistlerden daha beter olanlar TBMM’nde sosyal demokrat milletvekillerini faşistlikle suçluyor. Yandaşı oldukları PKK nedir? Türkiye düşmanlarının heykellerini dikenler bu ortamı iktidar sayesinde bulmuşlardır. Atatürk ve arkadaşlarını, tüm Türkleri suçluyorlar. Yeni kurulan cumhuriyete yönelik ayaklanmalara, devleti yıkma, ülkeyi parçalama, kan dökme girişimlerine karşı devlet seyirci mi kalacaktı? Kürt ve Ermenilerin saldırılarını izlemekle mi yetinilecekti? Kalkışmaları, saldırıları önlemeyecek miydi? “Buyurun gelin, alın” diye teslim mi olacaktı ya da bugünün iktidarı gibi ödünlerle susturup kendi varlığını pekiştirip sürdürmeyi mi yeğleyecekti? Ermenilerden ve kürtlerden hiçbir olumlu yaklaşım görülüp duyulmamasına karşın AKP’nin iki fanatik cepheye verdiği ödünler Türkiye’yi haksız, güçsüz, beceriksiz göstermekte, küçük düşürmektedir. TBMM’ne giren kürt kökenli üyeler bu ülkenin insanı değil, bu devletin yurttaşı değilmiş gibi konuşup davranmaktadır. Bayrak için tepkileri de yapaydır. Lice’de PKK bezleri ve Apo posterleri önünde grup toplantısı yaptılar. Kürtçüler AKP’ye oy vermek için koşullarını sıralıyorlar. Şimdi “Özerk Yönetim Yasası” ile “Demokratik Sivil Toplum Yasası”ndan söz ediliyor. Apo da bunlar için umut veriyor. Bayrak sorumluları bedel mi ödeyecekler, bedelli mi sayılacaklar, göreceğiz.
“Türkiye karar verdi, çözecek” diye terörün duracağını sanıyorlar. Alarak mı, vererek mi? İkna ederek mi, ikna edilerek mi? İktidara, seçim için, sakin ortam gerektiğinden bunu sağlayarak yeni sözler alacağını sanan terör örgütü ağırlığını duyurmayı da geri bırakmıyor. “Büyük kürdistan” hedefi, terörün onulmaz hastalığıdır. Üniversiteleri bile karıştıran teröristlerle başa çıkmanın yolu yöntemi bulunmalı, duraksamadan ve ödünlerden vazgeçilmelidir. Türkiye soy ve inanç ayırımı başta olmak üzere hiçbir ayrım gözetmeden bu topraklarda yaşayan herkesin ülkesidir, Türkiye Cumhuriyeti de her yurttaşın devletidir.
|