Sömürgede tutsak olarak yaşamaktan kurtulup namusumuz ve onurumuzla, özgür yurttaşlar konumuyla varlığımızı sürdürme olanağına kavuşmamızın değerini yadsıyan sakat bir anlayışla lâik cumhuriyete karşı çıkılarak bu kutsal yapı kurucularıyla birlikte suçlanıp karalanmaktadır. İnsan olmanın mutluluğuyla kıvancını yaşatan yönetim biçimini inanç sömürüsüyle karanlık bir dinsel diktaya çevirme niteliğindeki çabalar ibretle izlenmektedir.
Osmanlı’nın son yıllarda içine düştüğü durum, yayılmacı emperyalist yabancılarla işbirliği, yenilgiler, yoksunluklar, acılar, Sevr Antlaşması, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ölüm fetvaları, idam kararları ve isyanlarla karşı çıkmalar, ailelerin yitikleri ve çektikleri unutulup “Osmanlı hayranlığı, Osmanlı’ya dönüş, lâiklikten çıkış” senaryoları düzenlenmektedir. TRT, Atatürk ve arkadaşlarını, bağımsızlık ve çağdaşlık uğraşlarını bırakıp Osmanlı padişahlarını tanıtma izlencelerine ağırlık vermiştir. Yasalar, yönetmelikler, vizyon belgeleri geriye doğru değiştirilmektedir.
Uluslaşma kapsamında, soy ve inanç değişikliklerine bakmadan, ayrılıklarını gütmeden herkesi eşit kılan “yurttaşlık anlayışı”na uygun tutumlar kınanmaktadır. Diyarbakır’da yalnız okullardaki andın değiştirilmesini istemekle yetinilmedi. “Zalimler için yaşasın cehennem” sloganlarıyla yürüyenlerden biri “Müslüman çocuklara her sabah gün doğumu ile âdeta ibadet bilinciyle bu saçma ve şirk kokan sözleri söyletmek gaflet ve ihanet ile özdeştir. 1930’lu yılların totaliter ve faşizan uygulamalarının ürünü olan bu ucube uygulamaya bir an önce son verilmelidir” diyebilmiştir. Kime güvenerek? İktidara güvenmese böyle aymazlık ve karşıtlık içeren bir sözü söyleyebilir mi? 1923’le başlayan altın yılları yaşamamış nankörler hep aynı dille çıkış yaparlar. Nitekim istekleri paketle yaşama geçirildi. Başbakan “Ulusçuluk, ulusalcılık yok, millet var” dedi.
Nereden nereye, kimlere
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yalnız bağımsızlık savaşını kazanmakla kalmayıp kollarını sıvayarak çağdaşlık savaşına giriştiklerini, kurtarıp kazandırdıklarını bilmeyen, anlamayan ve unutanlar, cumhuriyeti cumhuriyet yapan düzenlemeleri, yapılanmaları ve izlenceleri de anlamamışlardır. Cumhuriyetin ve demokrasinin ne olduğunu bilmeyenler günümüz kötü siyasetçilerinin yanlışlarına alkışlarla ve sloganlarla destekleyerek ilkellik ve bağnazlığın tiksindirici örneklerini sıralamaktadırlar. Bunlar 27 Mayıs’ın da ne olduğunu bilmeden inkârcı kervanına katılanlardır.
Kimileri de yuvalandıkları köşede utanmadan, sıkılmadan Atatürk’e ve eserlerine saldırmaktadırlar. Bu kişiliksiz çıkarcılarla dönekler sanki 2. Abdülhamit’in, Vahdettin’in, Damat Ferit’in, Şeyhülislâm Dürrizâde’nin, işgalcilerin, isyancıların savunmanı gibi saçmalıklarını sürdürmektedir. İşlenen suçlar ortada. Toplum bir bunalım geçiriyormuşçasına üzüntü veren kıyımlarla sarsılmaktadır. Yalnız vicdansızlar değil, ahlâksızlar da toplumu geriyor.
Yöneliş
Değeri bilinmeyen varlıklar, oluşumlar, yapılar ve kişiler, giderek kararan toplumsal yaşamın onarılmaz yitikleridir. İlkelerden verilen ödünlerin zararını kimse ödeyemez. Silâhlı Kuvvetler’in başına indirilen balyoz aslında Türk Ulusu’nun tarihiyle birlikte tüm varlığına indirilmiştir. Günümüz Başbakanı ulus yapısıyla ulusçuluğa karşı çıkarken sanırız Arapça’dan gelme bir ad olan ve “din ve mezhep”le birlikte bir din ve mezheptekilerin hepsi anlamında kullanılan “millet” sözcüğünü yeğlemektedir. Milletin adını söylememekte direndiğine göre amacı din odaklı oluşumdur.
Kimilerinin eğitim gördüğü, kimilerinin bilimsel san aldığı, kimilerinin de özendiği Malezya’da Temyiz Mahkemesi (Yargıtay) “Allah” sözcüğünü yalnız Müslümanların kullanabileceğine karar verdi. Çevremizde isyan, iç savaş sürmekte, TRT ve yandaş basın devletin kendini koruduğunu değil, halkına saldırdığını söyleyip yazmaktadır.
Cumhuriyet olmasaydı Türkiye’mizde neler olacağını düşünmek onu korumak ve savunmak için yeter. ATATRÜK’ümüz cumhuriyeti boş yere Türk Gençliği’ne emanet etmedi. Türk Gençliği, cumhuriyetin hem sesi, hem de güvencesidir.
|