Kişisel boşluklarımızdan ve zayıflıklarımızdan biri de değerbilmezliktir. Özellikle siyasal yaşamda nerden nereye ve nelere katlanarak, neleri göğüsleyerek, neler çekerek geldiğimizi bilmeyenler, gerçekleri unutup unutturarak, kendilerini öne çıkarma çabasındadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulusal Kurtuluş Savaşı verilerek yurdun kurtarılmasından sonra büyük bir yurtseverlikle kurulduğunu, zamanın gerekleri, ortamın koşulları ve nice yoksunluklar, güçlükler atılarak Türk Devrimi atılımlarıyla uygarlığın ve çağdaşlığın olanaklarına kavuşulduğunu, Dünya Ekonomik Buhranı ve İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımlarıyla ateşleri dışında kalınarak demokrasiye geçildiğini, kötü niyetliler, bağnazlar ve sapkınlar sürekli yadsımakta, bugünkü yapımızı kurup kazananları kötülemektedir.
Günümüzde kullanılan Arapça kökenli “münkir” sözcüğü “inkâr eden, Tanrı’nın varlığına inanmayan” anlamında, bugünün diliyle “yadsıma”yı anlatır. Farsça kökenli “nankör” sözcüğü de “iyilikten anlamayan, iyiliğin değerini bilmeyen, iyiliği gözardı eden” anlamlarını taşır. Kişisel bozukluklardan biri, gerçekleri, değerleri yadsımak, biri de iyiliklerin değerini bilmemektir. Son yıllarda cumhuriyetimizin kurucularıyla Türk Devrimi’nin kahramanları inanç sömürücülerinin karalama ve suçlama tahtası (hedefi) yapılmıştır. Kendileriyle karşılaştırılması düşünülmeyecek, yetişmeleri olanaksız kişilere ve kişiliklere karşı düzeysiz insanların amaçlı yaklaşımının hiçbir önemi yoktur.
Kuruluş yılları ve sonraları
İdam fermanlarını hiçe sayan kahramanlar, ölüm-kalım savaşını kazanarak topraklarımızı ve insanlarımızı kurtardılar. Sonra en yakın arkadaşlarının Osmanlı bağlılığına dayanan “padişahlık ve halifelik” önerilerini reddederek halk demokrasisi cumhuriyeti gerçekleştirdiler. Son zamanlarda biri çıkıp “İki ayyaş” karalamasında bulundu. Bir başkası “1930’lu yıllarda değiliz” dedi. RTE son konuşmalarında gerçek dışı olaylarla İNÖNÜ’yü suçluyor. Daha önceleri neler dediğini değerbilir insanlarımız unutmamıştır. Bu insanlık ve terbiye dışı nitelemelerle saldırılar karşısında özetle geçmişle bugünü karşılaştıralım:
Lâik cumhuriyeti kuranlar sultanlık yönetimi yerine eşitlikçi, çağdaş hukuk yönetimini seçtiler. Şimdilerde sultanlık ve halifelik özentilerinden geçilmiyor. Kurucularımız, Bayrağımızı yükseklerde dalgalandırdılar, şimdi Bayrağımızı askerî alanlara girerek indirip yere atanlar yakalanamıyor. Kuruluşunda ulusal egemenliğe dayanan cumhuriyetin günümüzde anayasal nitelikleri çekinilmeden yadsınıyor, çiğneniyor. Cumhuriyetçiler, Osmanlı borçlarını ödeyip altın birikimi yaptılar, şimdi açıklardan, borçlardan, enflâsyon artışından ve yaşam güçlüğünden çekilen sıkıntılar dayanılmaz boyutlara ulaştı. Devleti kuranların mağazaları, otelleri, gemi filoları, özel uçakları, milyar dolarları konulan kasaları ve ayakkabı kutuları, sıfırlamayla kaçırılan paraları yoktu, şimdi öyle mi? Atatürkümüzün resimleri çöplere atıldı, heykellerine ve büstlerine saldırıldı. Caddelerden ve okullardan adı silindi. “T.C.” simgesi söküldü. “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” özdeyişi kaldırıldı. Andımız yasaklandı.
Cumhuriyetle amaçlanan demokrasiyi getirenler yoktan var ettiler. Onların kazandırdıkları, özelleştirme adı altında yağmalarcasına satıldı, elden çıkarıldı. Yerlerine konulan önemli bir şey yok. Onlar, isyanları bastırıp ülkenin tümlüğünü, ulusun birliğini sağladılar. Son yıllarda inanç sömürüsü ve kimi ödünlerle ülke bölünme, ulus parçalanma aşamasına geldi. Onlar, 2. Dünya Savaşı’nın ateşinden korudular, daha önce paktlarla bölge barışını gerçekleştirdiler, Yunanistan Mustafa Kemal’i Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi. Şimdi, tüm koşullarla ilişkiler sıfırlandığı gibi, Türk Cumhuriyetleri’yle de ilişkiler soğudu, terör örgütüyle başa çıkılamadı. “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi kurucularındır.
Cumhuriyetçi gerçek demokratlar, insanlığı üstün tuttular. İnançlara saygının örneklerini verdiler, son yıllarda kendi inancını kendi diliyle duyma mutluluğunu kötüleyerek kaldırıp ezanı Arapça’ya çevirdiler. Ulusal eğitimi yıktılar. Toplumsal barış, ulusal dayanışma seçim sloganından öteye geçemiyor. Kadınlara saldırı dayanılmaz boyutlara geldi. Kayırmalar aldı yürüdü. Dil kirlendi. Ahlâk, adalet, onur yadsınır oldu. Gösteriş, yalan, çıkar, partizanlık arttı. Mezhep çatışmaları, tarikatçılık, cemaatçilik yoğunlaştı.
İşte karanlık tablo. İşte günümüz Türkiye’si.
|