Günler birbirini kovalıyor. Birdenbire bastıran sıcaklar insanın gücünü de etkiliyor. Hem ruhsal, hem beyinsel bağlamda belirtiler yaşlanan bedenlere ağırlık veriyor. Yine de yurtseverliğin, gerçekçiliğin, namuslu ve onurlu yaşamının gereklerini yerine getirmek özeninden geri kalınmıyor. Doğru bildiğini söyleyip yazmak erdemi kişiliğinizi dokuyor, yaşamınızı anlamlı kılıyor. Para-pul, mevki-makam, ün-şan, rütbe-konum peşinde koşanlar, çıkarlarının uşağı olanların durumlarını gördükçe vicdan huzurunun doldurduğu esenlik yetiyor da artıyor bile.
Çevremizde ve içimizde olanlar düşünce ağırlığı veriyor. Mollaların diktatörlüğünde, atananların yön verip kararttığı İran olayları dinciliğin boyutlarını ortaya koyuyor. Bir kez ele geçirirlerse ne din tanırlar ne mezhep. Ne insanlık kalır ne de iman. Kanunlarını korumak, karşıtlarına yaşam hakkı tanımamak için hiçbir değer gözetmeden her kötülüğü işlerler. Olan insanlara olur. Yaralanır, sakatlanır, cezaevlerine düşer, işkence görür, ölür. Dinci bağnaz, yobaz mı yobaz, saplantıları ve çıkarı için kan içerek yerinde oturur. Hani bir zamanlar bizde de “Kanlı mı kansız mı geçiş” söylemi duyulmuştu. Mustafa Kemal’e ve en büyük eseri cumhuriyete çatanlarla saldıranlar İran’a baksalar insafa gelebilir mi? Bir düzelme belirtisi olsa Pakistan, Afganistan, Yemen, Irak, Libya olayları onları yola getirirdi. Ne kötülük yaptıklarının ayırdında değiller. Gençlerin çığlıkları, Devrim Muhafızları ile destekçileri milislerin saldırıları dinciliğin karanlığı ve kanlı ortamı için yeterli kanıttır.
İtalya Başbakanı’nın çapkınlıkları gazeteleri dolduruyor. L’Espresso’da yayımlanan kızlar teknesi, küçük kız düşkünlüğü ahlâk ve adalet konularında ibretlik tablolarla yansıyor.
İngiltere’nin The Times gazetesinin “Türkiye’nin PKK ile görüşmeler yaptığı” savıyla Alman Başbakanı’nın ve Fransa Cumhurbaşkanı’nın çıkışlarını birleştirirseniz AB yolundaki taşların büyüklüğü ve sertliği iyice anlaşılır. İş çevrelerinin IMF özlemiyle iktidarın ekonominin düzelmesi için umursamazlığı ve yetersiz, kayırıcı önlemleri ne durumda olduğumuzu, ne durumlara düşeceğimizi gösterir. Ülkenin önemli ve öncelikli sorunları bırakılıp sahte belge düzenlemeleri, imza araştırmaları, iktidar güvencesinde koltuğundan ayrılmayan üst kurul ilgilileri, soyunma cesaretini gösteren kadın yazar, birlikte yaşadığı adamla yüzen erkek modacı, sosyetik yemekler, eğlenceler, partiler, gasp, yaralama ve öldürme olayları için sütunlar dolusu yazılar yayımlanıyor. Bir yandan da belli gazeteciler rejim karşıtı kimler varsa onları sayfalarına taşıyarak cumhuriyetin altın yıllarının karalanmasına araç oluyorlar, kimilerinin de televizyon ekranlarından safsatalarını dinletiyorlar. Bir değerler depremi yaşadığımız gerçektir. Atatürkçülük ve ulusalcılık suç sayılıyor, şeriatçılık ve tarikatçılık yeğlenerek korunup destekleniyor, alkışlanıyor. Demokrasi yutturmacası.
Tüm bu olumsuzluklar yaşanırken terör örgütü boş durmuyor. Mayınlar, saldırılar şehitlerimizin sayısını artırıyor. Operasyonlar, asker yığınağı haberlerinin sonunda doyurucu bilgi edinilmiyor. Terör örgütünün kayıpları öğrenilmiyor. Yalnız bu değil. Ankara Zir Vadisi’nde gömülü bulunan el bombaları, İstanbul Beykoz’da bulunan silâhlar, Boğaz’da ve İzmir’de denizden çıkarılan mermiler konusunda açıklamaların çelişkisi giderilmiş değil. Silâhlı Kuvvetlerin ilgisizlik açıkladığı konuda Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu tersine görüş bildirdiği gibi Yarbay Dönmez’in ordudan çıkarılmasını öngören Askerî Savcılık İddianamesi de mermi-silâh gömülmesi olaylarının sis perdesini yargıya taşımıştır.
Terör örgütünün yandaşı milletvekilleri tehditlerini sürdürürken Apo İmralı’dan Başbakana bile tehdit savurabiliyor. Besleme, yandaş ve yardakçı basın bunları gözlerden kaçırıp iktidar şakşakçılığı yapıyor. Silâhlı Kuvvetlere, yargıya, rektörleri kendilerinden olmayan üniversitelere, anamuhalefet partisine çatarak ve saldırarak toplumun ufkunu karartıyor. Ekonomik çalkantılarıyla ilgili iktidarın eveleyip gevelemesi, iş çevrelerinin IMF beklentisi iktidarı kızdırıp küstürmeme özeni ortadaki medyayı da yandaş kesime çekiyor.
TOBB’nin Kapıkule ve Hamzaköy Kara Sınır Kapıları’nı yap-işlet-devret yöntemiyle yenileyip Başbakanın katıldığı törenle açışının yapılması, kaçak olan yapılanmanın geçici ruhsatla kotarılması olarak eleştirildi. Parasız yurttaşları alış-verişe çağıran kampanyaları gerçeklerle ne ölçüde ilgilendiklerinin kanıtıdır.
RTÜK Başkanı’nın mumunun erken söndüğü kanısı giderek yaygınlaşırken TBMM adına hesapları inceleme ve sonuçlarını belirlemekle yetkili yüksek hesap kurumu olan Sayıştay’a seçilecek 6 üye için Sayıştay Genel Kurulu’nun aday belirleyecek genel kurulunun amaçlı biçimde toplamayıp TBMM Bütçe ve Plân Komisyonu’nun iktidar ağırlıklı çoğunluğunun devreye girmesini sağlaması dikkat çekicidir. Partizanlık ve kadrolaşma artık kurumlardaki yandaşların iç destekleriyle sınır tanımaz düzeye gelmiştir.
İktidarın gereksiz hoşgörüsü, yumuşak yaklaşımı, dindirip durduracağını sanarak aldandığı ayrımcılık kalkışmaları Batman’da S. Demirtaş ile Adana’da A. Türk’ün konuşmalarında yanıtını bulmaktadır. İktidarın alttan alma tutumu DTP’lilerin çıkışları karşısında birer ödün durumuna düşmektedir. DTP’liler giderek ölçüyü daha çok kaçırıp ABD ve AB güvencesinde gerçek amaçlarını çekinmeden ortaya koymaktadırlar. Kültür ve Turizm Bakanı’nın Hakkâri Belediyesi’ni ziyaretinde karşılama sözleri, Kürtçe şarkıları alkışı ve övgüsü, geçmiş uygulamaları “akılsızlık” olarak eleştirmesi, ayrılıkçılara dokunacak sözlerden özellikle kazınması karşısında Kürtçülerden olumlu bir karşılık saptanamamıştır. DTP Urfa İl Kongresi’nde İstiklâl Marşı söylenmemiş, Atatürk resmi asılmamış, küçük bir Türk Bayrağı salonun görülmesi güç yerine yerleştirilmiştir. İmralı’yı şenlendirme hazırlıklarının sürdüğü de yazılmaktadır. Bölücü ve yıkıcılar adım adım amaçlarına yürüyor.
Fethullah yakınlarının Türkçe Olimpiyatları etkinliği nedeniyle yayımlanan teşekkür listesinde yargı ilgililerinin adları kimi çevreleri şaşırtmıştır. Abant Plâtformu toplantısında Bolu Valisi’nin parti militanı, iktidar temsilcisi, Fethullahçı sayılacak biçimde konuşması, Başbakan yardımcısının önceki rektör ve valiler için olumsuz sözleri, kimi öğretim üyelerinin yandaşlığı tepki almıştır. İstanbul Emniyet Müdürü’nün Osmaniye Valiliğini de iktidar kesimi yükseliş olarak açıklamıştır. Münevver Karabulut’un katili de dört aya yaklaşan bir zamandan beri yakalanamadığı için ailenin yakınmaları artmaktadır. Başka yakalanamayan suçlulara ilişkin yakınmalar da ekranlara taşınmaktadır.
Aydın-Çine orman yangını için Milâs Geyik Barajı’ndan su alma sırasında düşen helikopterin, Midyat ve Tunceli’nde verilen şehitlerin, kene ısırmasından ölenlerin acılarına Ankara - Kızılcahamam yakınlarında Bolu’daki piknikten dönen 10 kız öğrencinin yitirilmesi acısı eklenmiştir. Trafik kazalarının neden olduğu sorunlar etkin bir düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır.
Orman yangınları mevsimine girilmesi her yurttaşı bu konuda daha duyarlı, daha özenli olmasını gerektiriyor. Piknik, gezi ve başka nedenlerle ormanlarımızın yitirilmesine neden olmak büyük suçtur, bir tür vatan ihanetidir.
Kıbrıs konusunda AB ve ABD dayatmaları artmaktadır. Önümüzdeki günlerde baskıların ve isteklerin neler olacağını, günümüz iktidarı ile AB’nin Cumhurbaşkanlığını sağladığı MAT’ın ne yapacağını da iyi göreceğiz.
Başbakanın kimi üniversite rektörleriyle görüşmesi, YÖK’ün yeni uygulamaları, iktidar yanlısı rektörlerin tutumları, eğitimin nereye gittiğinin belirtileri olduğu gibi yargıda da kimi durumların düşündürücü olduğu bir toplum gerçeği biçiminde karşımıza çıkarılmaktadır.
Silâhlı Kuvvetleri iyice yıpratmak için imza aktarması (montajı) ile uydurulduğu anlatılan belgeye ilişkin Genelkurmay Askerî Savcılığı gereken inceleme sonunda takipsizlik kararı verdi. Konu tümüyle askerî yargının yetki alanındadır. Takipsizlik kararından sonra sivil yargının (İstanbul C. Başsavcılığı’nın) fotokopi yayımlayan gazete hakkında soruşturma başlatması evresine gelinmiştir. Sahte para, sahte pul, sahte vekâletname, sahte diploma, sahte tebligat, sahte satışlar, sahte ilaç, sahte gıda malzemeleri ve daha nice sahtecilik olayları. Toplumsal ahlâkın çöküntüsünün, basın ahlâkının hiçe sayılmasının örnekleri giderek artıyor. Bir de Türkiye, Atatürk, Atatürkçü, Silâhlı Kuvvetler, yargı ve üniversite düşmanlığı. Mahkûm oluyorlar, yine düzelmiyorlar. Kişilik, onur ulusal çıkar, yurt sevgisi, ulus saygısı, topraklara bağlılık bu zararlılar için hiçbir anlam taşımıyor. Yazık.
Kitaplar
Her sayımızda okuyucularımıza önerdiğimiz-salık verdiğimiz kitaplarla ekin yaşamımıza ışık tutmak istiyoruz.
1. Seçkin Yayınevi’nin hukuk konusundaki yayınları yüzlerce kitaba ulaştı. Ayrıca “Terazi” adlı aylık hukuk dergisiyle hukukçulara büyük yarar sağlamaktadır.
2. Emekli Ceza yargıcı Avukat Veysel Gültaş’ın önceki şiir kitaplarına “Hukukçu Şairler Antolojisi” ikinci basımını, “Yeryüzüne Birkaç Şiir” adlı şiir kitabını, “Ama Ben Senin Yanındayım” ve “Affet Bizi Zeytinağacı” adlı iki denemesini, “Geçmişten Günümüze İnsan Hakları (Belgeler, bildirgeler, sözleşmeler)” ile “İnsan Hakları Odağında İşkence” adlı kitaplarını eklediğini belirtiyorum. Düşündürücü ve dinlendirici bu yararlı yapıtları okurlarımıza salık veriyorum.
3. Tanınmış spiker, şair öğretmen Jülide Gülizar’ın Sinema Yayınları’ndan çıkan “Ben Bilmem Beyim Bilir” adlı yapıtı ile kardeşi Ayhan Göksan’ın çok yararlı, çok başarılı “Yazım ve Sesletim Kılavuzu (Türkçeyi doğru yazma ve söyleme kılavuzu)” adlı yapıtını özellikle öneriyorum.
|