Önceki hafta, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun olağan yaz kararnamesi için daha önceden plânlandığı anlaşılan amaçlı tartışmaların gölgesinde geçti. Başbakanın partisinin il kongrelerinde yüksek sesle muhalefete ve medyaya çatması yanında kimi arkadaşlarının gözyaşlarıyla ıslanan yüzlerindeki çizgiler dikkat çekiciydi. Şimdiye kadar HSYK ve kararları için böyle bir tartışma ortamı yaşanmamıştı. Belli ki iktidar, hukuksuzluklarının üstünün örtülmesi, kendilerine yönelik eleştirilerin artmaması, uygun buldukları işlemlerin sürdürülerek haklı çıkmalarının biçimsel de olsa sağlanması için çabalara girişmiş, telâş ve endişe karmaşasının ateşleyicisi olarak iktidar medyası ile iktidarcı medyayı ortaya sürmüştü. Durumun en üzücü yanı Kurul çalışmalarından iktidarla birlikte olan medyaya bilgi sızdırılması ve üyelere ilişkin olumsuz yayınlardı. Belli oluyordu ki iktidarın kendisi ve yandaşları için hiçbir şeyi gözü görmüyordu. İçi boşaltılan kavramlar, yıpratılan değerler, yıkılan ilkeler, adalete bağlılık, yargıya saygı, hukuka güven umurunda değildi. Öyleki AKP Manisa İl Kongresi’nde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Ergenekon’u tepeledik..” diyebiliyordu. Üstelik, hukuk diploması olduğu söylenen bir sorumlunun önyargılı ve yargıyı etkileme yönünde sakıncalı bir çıkıştan çekinmemesinin ibretlik örneği veriliyordu. Başbakanın “Çeteler ve mafyalar..” sözleri de aynı doğrultuda idi. Dâvanın bitmesi, hükmün kesinleşmesi bir yana daha 2. iddianameye ilişkin duruşma açılmamış, 3. iddianame mahkemesine verilmemişti. Hele Başbakanın “Atatürk yaşasaydı bunları mezara gömerdi..” sözleri. Atatürk olsaydı “şeyhler, dervişler, mensuplar, tarikalar, cemaatler” ülkesi olmazdı. Artık RTE ve benzerlerine ne yapardı, neler yaptırırdı, onlar böyle olur muydu, kestirmek güç. Kuşkusuz Atatürk kendisine yaraşanı yapar, ülkeyi karanlıktan, kargaşadan, kötülerden ve kötülüklerden korurdu.
Olaylar
Ergenekon’da 2. iddianameyle cezalandırılmaları istenen 19’u tutuklu, 36’sı tutuksuz, 1’i yakalama emri çıkarılan 56 sanıklı duruşma 20 Temmuz’da kimlik saptamasıyla başladı. kimi sanıklar katılamadı. Savcının yeni tutuklama istemiyle avukatların reddi hâkim istemleri ve başka işlemler için dosya incelemeye alındı. Bu arada 3. iddianame mahkemeye verildi. İçeriği açıklanmamakla birlikte basına bilgi yazısı dağıtıldı. Bundan 4. iddianame hazırlığı olasılığı da çıkarıldı. Tutuklama için yeni delil, yeni durum tartışılmaya başlandı. İzleyeceğiz.
PKK terörü sürerken sahte ateşkes yanlılarının çığırtkanlığı da hız kesmiyor. Adana İl Kongrelerinde DTP’li Emine Ayna’nın “Çin’deki gibi Türkiye’de katliam var. Böyle giderse daha çok kan dökülür.” yalanı ve tehdidi yanıtsız kalıyor. DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün Apo’yu öne çıkaran istek ve tehditleriyle, destekçileri medya ilgililerinin mutluluk ve umutları, Apo’nun açıklayacağı söylenen önerilerinin mutlak gözetilmesi çabaları haftanın sıcak gündeminin kimi maddeleri. İktidarın muhalefeti razı etmek ve ulusun tepkisini önlemek için ustalıklı davrandığını sanarak kendi düşüncelerini gerçekleştirecek yöntemlerin hazırlığı içinde olduğu söyleniyor. Yapay kürt sorununun onarılmaz ve giderilmesi güç ödünlerle yaşama geçirileceği anlaşılmaktadır.
Uluslararası ün kazanan sanatçımız İdil Biret’ in konserine karşı çirkin girişimi savunan Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı’nın saldırganları savunması, Kültür ve Turizm Bakanı’na karşı yakışıksız sözleri, ayrıca Nevşehir’de Susurluk olayında ölen Abdullah Çatlı’nın mezarını ziyaret ederek onu “Kahraman” nitelemesiyle övmesi dinci-ırkçı anlayışın gerçek yüzünü yansıtan görünümler olarak değerlendiriliyor.
Hakkari-Dağlıca, Hatay-Hassa, Şırnak-Küpeli ve Bitlis saldırılarını sürdüren PKK’nın hâlâ “gerilla örgütü” ve liderinin “sayın” olarak anılması yasama organı üyelerinin andlarına bağlı olmadıklarının birer belirtisidir. Onbinlerce yurttaşın ölümüne neden olan kimse için gösterilen ilginin Ergenekon şüphelilerinden esirgenmesi ise büsbütün ruh karartıcıdır. Şehitlere ışık, yaralılara sağlık, ailelerine başsağlığı ve dayanma gücü diliyoruz.
Karadeniz bölgesindeki sel acıları da yürekleri yaktı. Yerleşim, yapılanma ve önlem sorunlarının gündeme geldiği olaylar iktidarların ve yerel yönetimlerle, uyarıları gözetmeyenlerin ortak sorumluluklarına bağlanmalıdır.
Gecikmiş sigara yasağı ölçülü uygulamalarla yararlı olursa toplum sağlığı önemli bir sakıncadan kurtulmaya başlar.
İzmir-Bornova Çiçekli yangınında 200 hektar yerin kararması, Bodrum yangını ve yol kazaları yazın sıcaklığını acılarla sarmalamaktadır. Sigara yasağının orman yangınları için yararlı olması umulur.
Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki önceki atamalar için ilgili Sendika’nın dava yolunu izlemesi olumlu bir gelişmedir. Cumhurbaşkanının YÖK üyeliğine yaptığı iki atama sıkmabaşçı ekibi daha etkin duruma getirecektir. Çağdaş Türkiye’nin giderek yüz değiştirdiği, siyasetin ve partizanlığın her kurumu bozduğu izlenmektedir. Görevinden ayrılan YÖK üyelerinin ayrıntılı açıklamaları bilinenleri kanıtlı biçimde ortaya dökmekle birlikte gerçek devlet adamları için önemli uyarıdır.
RTÜK Başkanlığına getirilen, Bülent Arınç’ın uygun bulmasıyla aykırılığı daha netleşen profesörün “laiklik konusunda bilim yaparak ayrı düşüncede olduğunu” söylemesi bilimsel düzeyimiz yönünden uyarıcı bir olumsuzluktur. Ülke gerçeklerine, tarihsel gelişime tümüyle aykırı dinci yaklaşımın bilimsellik savıyla olağan gösterilmesi, kişilikten kaynaklanan anlayış ayrılığının, güncel siyasal yandaşlık ve bağımlılığın belirtisidir.
KKTC ile Güney Kıbrıs rum yönetiminin görüşmeleri, 2010’da referandumu hedefleyen çabalar, MAT’ın ödüncü yaklaşımları, bu eğilişi Ankara’nın desteklemesi, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ergin Saygun’un “Adil ve kalıcı barış olmalı. Görüşmelere bir şey söyleyemem. Her durumda Kıbrıs Türklerinin güvenliğini sağlamaya devam edeceğiz.” sözleri birbirine bağlanıp değerlendirildiğinde sonucu kestirmek güçleşmektedir.
Eğitimde yozlaşma sürmektedir. Dershanelere bırakılan eğitim-öğretim, özel okullarla vakıf üniversitelerinini çoğalması, öğretmene ve devlet okullarına uzaklık, üniversitelerde siyasal ağırlığın yoğunlaşması, birçok kuruma, özellikle yöneticiliklere gericilerin getirilmesi, öğretmensiz okulsuz, öğretim üyesiz üniversite açma sakıncalarında azalma ve durulma yok. Milli Eğitim müfettişlerinin devlet okullarında müfredat proğramını aşmama sıkısını Fethullahçıların okullarında gözetmedikleri, sınavlarda müfredat dışı sorulara ağırlık verilince özel okulların başarılı görüldüğü anlatılmaktadır. Fethullahçıların okullarının öğretmen yönünden kayırılması da ayrıcalık güdülmesi olarak eklenmektedir. YÖK’ün imam hatip ayrıcalığı da ayrı. Başbakanın teşekkürlü kutlaması ne için neler yapıldığını anlatıyor.
Genç nüfusun işsizlik oranı %26.5’u buluyor. Her dört gençten biri işsiz. İşsiz olanlarla çalışmaya hazır bekleyenlerin toplamı 6 milyona ulaştı. Tarım dışı işsizlik oranı %18.2, kadınlarda bu oran %21.6 gösteriliyor. Ekonomide siyasetçiler ve iş adamları güvenirliklerini iyice yitiriyor. Bencil ve amaçlı önlemler yandaşlar dışında bireylere, kitlelere, kesimlere yarar getirmiyor. Vergileri Maliye’nin alaylı biçimde gülerek savunması da ayrı. İşsizlik, borç, açıklar, haksızlık, yolsuzluk, suç, icra, iflas, intihar giderek artıyor. Bunlar mı başarı? Akaryakıt zamları gerçekten yakıyor. Zam yağmuru başladı.
Danıştay 8. Dairesi’nin yürütmeyi durdurma kararına Sağlık Bakanlığı’nın itirazını reddeden Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu ayrıca 2547 no.lu Yüksek Öğrenim Yasası’nın 41. maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurma kararı almış. Çok yerinde bir tutum. Aykırılıkların önlenmesi ve giderilmesi hukuk yoluyla sağlanmalıdır. Sağlık Bakanlığı üniversitelerde 657 no.lu yasa kapsamında çalışan uzman hekimleri akademik kariyerlerden ayrı tutan tasarıyla ayrımcılık ve haksızlık yapmaktadır. Aynı işi yapanları akademik kariyerde olup olmamakla ayırmanın hiçbir haklı nedeni yoktur. Az sayıdaki uzman dışlanmakta, emekleri sayılmamaktadır.
Hükümlü ve tutuklu sayısının 112 bin olduğu yazılıyor. Toplum sağlığını ilgilendiren konuların, bu alandaki sorunların çözümü için gerçekçi hiçbir adım yok. Yazgısıyla başbaşa bırakılan yurttaş direnme hakkını bile kullanmıyor. Çözüm bekliyor. Başbakan ise hukuka sığınıp yargı yoluna başvurarak hak aramayı ayıplıyor. Ne ağır çelişki. Hem Anayasa’ya aykırı yasalar çıkarıcaksınız, hem de bunların önlenmesi için anayasal yollara başvuranları kınayacaksınız. Nasıl demokrasi, nasıl demokratlık? CHP’ne bu nedenle çatıyor.
Bedellilik süresi biten oğlunu valinin uğurladığı Başbakanın açtığı yüksek sesli, sert ve kaba söz çığır DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün “Adam ol, adam ol!” uyarısıyla ivme kazandı. Başbakana böyle laf atmanın çirkinliği ve kötü örnek olması demokrasiye saldırıdır. Kürtçülük yaparak ulusu bölmek isteyenlerin hiçbir kural tanımadıkları, hiçbir şeyden çekinmedikleri, siyasal nezaketi bile düşünmediklerini göstermektedir. Başbakanı eleştirmek ayrı, kişilik ve onuruna söz etmek ayrıdır. Başbakanın “Atatürk olsaydı bunları mezara gömerdi” sözü de elbet kendisi yönünden çok kötü. Atatürk olsaydı bugün yaşananların çoğu olmaz, yaşayanların kimileri de seslerini çıkarmaz, belki daha Atatürkçü görünürdü. Daha doğrusu Atatürk olsaydı sahte Atatürkçülerle Atatürk düşmanları olmazdı. Buna yukarıda da değindik. Ne yazık ki kimse eğitimle, liselerle imam hatipleri bir tutan siyasal amaçlı YÖK kararıyla yeterince ilgilenmiyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun siyasal kanadının baskısı ve dayatmasına destek veren, Kurulun yargıç üyelerini haksız biçimde eleştiren, bir şey bildiğini sanan eski ırkçılar, iktidara döndüklerini belli etmemeye çalışarak yargının siyasallaşmasına katlanan köşetaşları ibretle izlenmektedir. Kurulun meslekten üyeleri bu dönemeci aşamazlarsa sonraki aykırılık ve kötülükleri önlemek olanağını yitirirler. Bakan ve Müsteşarın toplantının açılmasını ve sürdürülerek sonuçlardırılmasını engelleyen tutumları şimdiye kadar görülmemiş bir direnmeyle yürüyor. Başbakanın Suriye’ye giderken yaptığı Adalet Bakanlığı yanlı konuşma da hukuku siyasallaştırma dayatması kanıtlıyor.
Yazık.
|