Bir toplumu ulus yapan öğelerin başında anadil gelmektedir. Anadil bir ulusun, düşünüş biçimini, kimliğini, kültür yapısını belirler.
Anadil eğitimi kendine göre kuralları olan ve bu kuralların tekrarlanması ile başarı getiren bir süreçtir. Anadil öğrenimi bebeklik sürecinden itibaren ileri geldiği için, okul öncesi çağından başlayarak, ilköğretim sürecini de kapsayarak çocuk yazını ürünleri bu konuda çok etkindir.
Anadil eğitimi ve öğretimi sürecinde özellikle masallar olmak üzere çocuk yazını ürünlerinden yararlanılmalıdır. Anadil eğitimi ve öğretiminde, özellikle metinlerin ön plana çıktığı göz önüne alınacak olursa, özellikle masallar diğer metinlerden ayrı bir yere konulmalıdır. Çünkü masallar, anlatıldıkları toplumun geleneklerini, yaşayışını, hayal gücünü ve ahlâki yapısını anlatır. Masallar genellikle çocuklarda bazı erdemlerin oluşmasını sağlamak amacıyla anlatılmaktadır.
Anadil eğitiminde masalların önemi konusunda yapılan araştırmalarda “Anadili eğitimi ve öğretimi sürecinde çocuk yazını ürünlerinden yararlanma neden önemli ve gereklidir? Masal türünün anadili eğitimi sürecindeki işlevi nedir?” sorularına yanıtlar aranmaktadır. Bu araştırmalar sonucunda edinilen bilgilere göre; Anadili eğitimi ve öğretimi sürecinde en önemli araçların metinler olduğu, bu metinlerde yazarın anlatımının ve kullanılan söz değerlerinin son derece önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Anlatım kısa, akıcı, anlaşılır olmalıdır. Masallarda süslü anlatımlar ve yabancı kelimeler pek görülmez. Düz yazı ve şiir karışımı masallar da vardır. Şiirlerden ve tekerlemelerden masallara etkileyicilik kazandırmak amacıyla yararlanılır.
Masalların ve diğer çocuk yayınlarının dilsel bütünlük içerisinde ele alınması, sözcüklerin, deyim ve atasözlerinin cümle içerisinde doğru yerde kullanılması ve mantıksal bir bütünlük oluşturması gerekmektedir. Tabii bunun yanı sıra çocuklara belli değerlerin ve dilbilgisi kurallarının öğretimi de göz ardı edilmemelidir.
Her bireyin ailesinden almaya başladığı anadil eğitimi aynı zamanda bulunmuş olduğu toplumun kültürel yapısını da göstermektedir. Özellikle okul öncesi çağdan itibaren alınan yetersiz anadil eğitimi okullarda okuyup anlama konusunda sorun oluşturmaktadır. Okullarda verilmeye başlanan anadil öğretimi dilin kurallarını, sözcüklerin doğru yerlerde kullanımını öğrenciye vermektedir. Okul çağında çocukların dil sorunu yaşamaması için okulöncesi eğitimine de önem verilmelidir. Çocukların yaş dönemlerine uygun olarak yazılmış, kişiliklerini geliştiren, sosyalleşmelerini sağlayan kitaplar ve masallar anadil eğitiminde büyük önem kazanmaktadır. Anadil eğitimi ne kadar güçlü olursa kişilerin düşünce ve iletişim becerileri de o kadar iyi olacaktır.
Bu kapsamda çocuk yazınları çok dikkatle gözden geçirilmelidir.
Özellikle masallar ikilemelerin, deyimlerin, cümle kurumlarının öğretilmesi açısından diğer türlere göre ön plana çıkmaktadır. Çocukların okuduğu düşünülerek masallarda daha akıcı, daha yalın bir dil kullanılmaktadır. Bilmece, tekerleme, mani, ninni gibi manzum türdeki eserler çocukların öğrenimini daha kolay kılmaktadır. Çocuklar bu türler sayesinde dinleme, anlama, anlatma becerileri kazanırlar. Kendilerini daha fazla sözcükle ifade edebilmeye başlarlar.
Toplumun yapısının çocuk gelişimine bağlı olarak ilerlediği düşünülürse, çocukların kitaplarla erkenden tanışmasının, dil, anlam ve anlatım gücünün önemi daha iyi anlaşılır. İlköğretim çağında çocuklar okumanın yanısıra yazmaya da teşvik edilmelidir. Duygu ve düşüncelerini yazıya dökmeye başladıklarında anadil eğitimi ve öğretiminin değerini onlar da kavrayacaktır.
Kısaca özetleyecek olursak; anadil eğitimi ve öğretimi sürecinde dil kullanımı başarılı olan masallardan ilköğretimin her safhasında yararlanılmalıdır.
Sn. Mahir Ünlü’nün hazırladığı 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı adlı yapıt için Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, “Gelecek kuşaklara, dil konusunda salık vereceğiniz bir görüşünüzü açıklar mısınız?” sorusuna verdiği yanıtlardan biri şöyledir:1
- Bir dil bir yaşama bütünüdür. Bir dilin bütün sözleri aralarındaki anlam çağrışımlarıyla birbirlerini yaşatırlar, kişiyi yaşatırlar. Yabancı sözler, ana dilimizden olmayan sözler, kişinin, o sözle etkilenmiş kişinin yazısına, konuşmasına girerken ancak `kendi`yaşamasını taşır. Ana dilinin yaşamasını taşımaz. Günlerce yıllarca kullansa bile bu böyledir. Hepimiz kullansak bile, kendi yaşamalarımızı bir bir katsak bile bu böyledir.
- Dili yaşama `kendi`bağnazlıklarımızdan çıkmadır. Usa, gerçeğe varmadır. Topluma çağlar boyunca görünmedir. Kendi sözlüğümüzü bırakma, genel sözlüğe ulaşmadır. Yazılarımızın daha doğru, daha yaşar olmasını istiyorsak `dil`de `yaşayan’ları kendi yaşamımıza katmalıyız. `Dil`i yaşamalıyız. Ancak böylece yapıtlarımız bizimle birlikte ölmek küçüklüğünden, yetersizliğinden kurtulmuş olurlar.
FEVZİYE ŞİMDİ
|