Yağmurlu-karlı, soğuk-sıcak değişimli iklim koşullarının güçlükleri yaşanırken siyasal alanda “erken seçim” önerilerine uzanan umulmadık durumlar yaşanmaktadır. İktidar partisinin üniversite ve yargı kalkışmalarıyla birleştirdiği Silâhlı Kuvvetler karşıtlığı girişimi, kimi askerî senaryoların doğrultusu, kaynağı, dayanağı hakkında söylentiler yayılan gazete tarafından kuşku verecek içeriklere dönüştürülerek yayımlanmasıyla yeni bir boyut kazanmıştır. Ergenekon soruşturması ve kovuşturmasının yeni iddianamelerle genişlemesi yanında sıkıntı verecek evreler geçirdiği günümüzde açılımlar için uzun vâdede anayasa değişikliğine varan hazırlıkların yapılması gerginlikleri artıracak olasılıkları düşündürmektedir. Sakıncalı anayasa değişikliklerinin, hukukla ve yargıyla oynamanın karşısına çıkacağı düşünülen engellerin başında Silâhlı Kuvvetler göründüğünden onu önlemek için üzerine yürünerek etkisiz kılmak çabasına öncelik ve ağırlık verildiği konuşulmaktadır.
Haftanın başında Tekel işçileri için yapılan görüşmede Hükûmet adına yapılan önerilerin yetersiz bulunması, gereksinimlere yanıt vermemesi üzerine artan gerginliğin nerelere varacağını kestirmek güçtür. Özelleştirme sırasında ileriyi göremeyen sendikaların ilgisizliği ve tepkisizliğiyle ortaya çıkan sorun çözümü güç bir düğüme dönüşmüştür.
Yargıçlık, savcılık, avukatlık yapmamış kimilerinin iktidar yandaşlığıyla televizyon ekranlarından bilgiçlik taslayarak inciler(!) döktürdüğü anlatılmaktadır. Hukuku özüyle kavrayamamış, erkler ayrılığının önemini bilincine yerleştirememiş, siyaset çizgisini ayırdına varamamış, polemikler ve demogojilerle kendini gösterme çabalarına koyulmuş, yargıyı siyasetin buyruğuna ve yönlendirmesine, günlük etkilemelere açık tutmayı savunan deneyimsiz diplomalılar bilimsel sıfat taşısalar da gerçek hukukçu olamazlar.
Başbakanın “Paslaşıyoruz” diyerek açıkladığı, darbe konusundaki Başbakanlık-Genelkurmay Başkanlığı ilişki düzeni siyasal sözlüğe yeni bir argo sözcüğü eklemiştir. Olağan, hattâ zorunlu çalışmaları Silâhlı Kuvvetleri yıpratmak için çarpıtarak gündeme getirip kullanmanın sakıncaları unutulup iktidar çarkının dönmesini sağlayacak oyunlar düzenlendiği kuşkusu yaratılmıştır. Hukuksal yönden kanıt sayılamayacak aramalar, dinlemeler, gizli tanıklar ve kimi kâğıtlarla sonuç almaya yönelik hukukdışılıklar, kimi salıvermeler, kimi tutukluluğun sürmesi kararlarıyla birbirine eklenmektedir. Silâhlı Kuvvetlerin çalışmalarında görevi kapsamına giren olumsuzlukları önleyip giderme hazırlıklarında suç varsa ortaya çıkarılıp sorumlularının yaptırımlara bağlanması gerekir. Ama bu yöndeki çalışmalar eski dille “tahkirle, tezyifle, tehditle, tazyikle, tahammülsüzlükle” ve takıntıyla olmaz. Kötülüğe eleştiriyle kötülüğe alıştırma ayrıdır. Kamuoyu önünde en güvenilir kuruma yönelik saldırı nitelikli davranışların iktidardan gelmesinin anlamı büyüktür. Kimlerin sevindiğine, hangi ülkelerin Türkiye’den ne zaman neler isteyip beklediğine bakılırsa durumun ağırlığı daha iyi saptanır.
Barış ve Demokrasi Partisi’nin 1. Olağanüstü Kongresi beklendiği biçimde açılıp tamamlandı. İstiklâl Marşı’nın söylenmemesi, PKK renkli bezlerin sallandırılması, Apo posterlerinin yüzünü saklayan gençlerin elinde dolaştırılması, iki parmakla zafer işaretli kolların kaldırılması, katılanların yüzleri, teröristler için saygı duruşu yapılması, görüşmeler için Apo’nun taraf gösterilip adından önce “sayın” sözcüğünün kullanılması, Kışanak ile Demirtaş’ın devlete ve ulusa yönelik ağır tehditleri yanında hiç kalır. İktidarın bunlara yanıtının ödünler olmasının verdiği güvenceyle kışkırtılan kürt kökenlilerin tutumu düşündürücüdür.
Biraz gülümseme için şöyle bir senaryo düşünülemez mi? Oyun oynamaya meraklı çok da.
Eserin adı: Darbeler,
Yazarı: ABD
Oyuncular: Türkiye, Ermenistan, İsrail iktidarları
Rejisör: AB
Ses: Avrupa Konseyi
Işık: Deniz Feneri
Dekor: İngiltere
Kostümler: Ahmedinejad ve Molla Barzani
Figüranlar: Kürt kökenli kimi yurttaşlar
Suflör: BDP’liler ve Apo
Koro: Yandaş medya.
Giderek renk ve içerik değiştirerek iktidar limanına sığınmakta olan medya gemisinde bakalım kaç onurlu yazar kalacak? Başbakan kendisini uyaran yansızları “gazcı” ilân etti. Asıl gazcı yandaşları herhalde yağcı olarak daha çok şımaracak.
Demokrat Parti Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un Star TV kanalında 1 Şubat günü yayımlanan söyleşisindeki eleştirileri ve benzetmeleri haklıdır. “Yargı vesayeti” suçlamasıyla kendi tutumlarını unutturmak isteyen Başbakanın özel rejimi giderek güçlenmektedir. Olası Anayasa değişiklikleriyle durum pekiştirilecektir. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına karşın hukuksuz dinlemeleri gerçekleştirme işlemlerinin başındaki görevli tutulmakta, korunmaktadır.
Kimi eşitsizlikler ve olumsuzluklar içeren Tamgün Yasası beklendiği gibi imzalanarak Resmî Gazete’de yayıma gönderilmiştir. Sağlık konusunda yandaşları güçlendirme, üniversiteleri söndürme, kazançları kendilerinin de ortak olduğu söylenen kuruluşlarda toplama, kimi abartılı savunmalarla gerçekleştirilmek istenmektedir. Önemli gelir artışı sözlerinin gerçeklerle hiçbir ilgisi olmadığını yetkililer anlatmaya çalışmaktadır. Kamuoyu yanıltılarak özel amaçlı düzenlemeler yürürlüğe konulmaktadır. Bunları sürdürmek için de Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapılarının değiştirilmesi çalışmalarına hız verilmiştir. Milletvekili ve Bakan olmak umuduyla AKP’ne katılan kimilerinin bu oyunlara âlet olması, destek vermesi üzücüdür.
Dinsel amaçlı dernekler giderek artmakta, Deniz Feneri için artık etkin bir çalışma duyulmamaktadır. Dinsel konuları amaç edinen dernek sayısı 15 bini bulmuştur. Küçülen ekonomi, yandaş medyanın çırpınmasına karşın, halkın sırtına iyice bindirmiş, omuzlarını düşürmüştür. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun açıklamaları dışsatımdaki gerilemeyi ortaya koymaktadır. İktidar ve yandaşları hâlâ “teğet” değerlendirmesindeler. Almanya’daki 5 bin camiden 30’una polisin baskın yaptığı, Türkiye’de tâcizci imamın camiye sığınarak linçten kurtulduğu haberleri üzüntüleri artırmıştır. Birçok olay halktan gizlenmekte, unutturulmaktadır.
Kitap
Ali Külebi’nin Berikan Yayınevi’nce yayımlanan “Türkçe Jeopolitik” adlı yeni kitabı Türkiye’nin konumuyla ilişkili tüm sorunları, Türkiye üzerindeki yaklaşımları her yönüyle ele alan yararlı bir yapıttır. E. Tümgeneral Osman Özbek’in Kaynak Yayınları arasında yer alan “Silivri Sürgünleri-Bedel” adlı yeni kitabı da siyasal hırsların yargıya uzanan boyutlarını kanıtlarıyla açıklamaktadır. Melâhat İşyar’ın “Bir Varmış, Bir Yokmuş” ve “Hazan Yaprakları” adlı iki şiir kitabı da okuyanları dinlendirecektir. Avukat Gültekin Müftüoğlu’nun “Ben Ceza AvukatIyım” adlı kitabı meslek deneyimleriyle öykülerini birleştirmiştir. Hepsini okurlarımıza salık veririz.
|