Türkiye’miz yine Türkiye düşmanlarının ortak saldırılarıyla karşı karşıyadır. Avrupa Konseyi, Türk askerlerinin Kıbrıs’tan çekilmesini karara bağladığı gibi Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin kendi anayasalarındaki öngörülere uyulması koşuluyla onadığı protokolun yasama organlarına sunulması da Ermenistan yönetimince önce Türkiye’nin yasama organından geçmesi koşuluna bağlaması ilginç bir karmaşayı gündeme getirmiştir. İran’ın uranyum zenginleştirme çabalarına karşı Batının tepkisi Türkiye’yi arada bırakmıştır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yaranma yarışına katılan kimilerini de alarak gittiği Hindistan’da demokratikleşme, kadın hakları, inanç bağları yönünden yeni bilgiler edinmesi olasıdır. Son günlerin en ağır ve acı yanı intihar eden subaylar sorunudur. Silâhlı Kuvvetlere karşı girişimlerin iktidar güvencesiyle genişletildiği gerçeği düşündürücüdür. Genelkurmay’ın izlenen “paslaşması”nın neden olduğu üzüntülere bir de kurmay subayların aramızdan ayrılmasının acısı eklenmiştir. Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın haklı tepkisinin çok yönlü anlamının iyi değerlendirilmesini dilemekteyiz. Yedeksubaylığını ellibir yıl önce Deniz Kuvvetleri’nde yapmış bir yurttaş olarak içtenlikli yakınlıkla izlediğim suçatma çirkinlikleri, kendi Silâhlı Kuvvetlerine karşı bir yönetim anlayışı ile tetikçi medya sapkınlığının utanılacak görünümlerini ortaya koymaktadır.
Bozukluk, çürüme ve kokuşma öyle artmıştır ki 1960 Devrimini, devrimcilerini karalamayı çocukluğundan beri hastalık durumunda sürdüren kimileri günümüz rezaletleriyle kepazeliklerini gözardı edip Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne çamur atmaktadır. Kendi anlayış ve duygularındaki çamurları başkalarının üzerine atanlar kendi yüzlerine döneceğini unutmaktadır.
Başbakanın eşinin sıkmabaşlı olarak GATA çıkarması ve dayatması sonuçsuz kalınca duyulan tepkiyi iki yıl sonra gündem değişikliği için açıklarken “GATA’dakileri savunacak kadar iz’ansızsınız” diyen Başbakanın kırdığı pot yine paslaşma nedeniyle olacak düzelttirilmemiştir. Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nden iç tehditin çıkarılması, irticanın tehdit olarak algılanmasına son verilmesi ve EMASYA Protokolunun İçişleri Bakanı ile Genelkurmay Başkanının imzasıyla yürürlükten kaldırılması geçiştirilen konular dizisine katılmıştır.
Üniversiteye giriş sınavlarındaki katsayı uygulamasına ilişkin imam hatiplileri kayırıcı YÖK kararını ikinci kez durduran Danıştay’a yönelik haksız saldırılar iktidarın hukuk karşıtlığının yeni yansımalarını ortaya koymuştur. Adalet Bakanı, Millî Eğitim Bakanı ve hele Başbakan, sakıncalı çıkışlarıyla iktidarın kursağında kalan oluşumları kanıtlamışlardır. Başbakanın kendisinin imam hatipli olmasına bağlamaya çalıştığı Danıştay kararı hukukun gereğidir ve sisidir. Bir iktidar yönetim yargısının üst kuruluşuna, yargının hiçbir katına böyle çıkışamaz. Kendi geçerliğini (meşruiyetini) tartışmalı kılan davranışı “ulemaya danışma” anlayışının dışavurumudur.
Ayrıca, halk dalkavukluğu aldı yürüdü. Sınava girecek öğrencileri ve ailelerini kışkırtacak biçim ve içerikteki yayınlar düzene zarar vermektedir. Hukuksallık ve bilimsellikle iyi yetişme, kendi dalında ilerleme ilkeleri yerine oy toplama, nasıl olursa olsun diploma alma ve devlet organlarında partizan kadrolaşma amaçlanmaktadır.
Yunanistan vatandaşı Türk müftülerin dinsel giysileriyle AKP Grubu’nda boy göstermeleri de inanç sömürüsünün bir türüdür. Anayasa’nın “İnkılâp kanunlarının korunması” başlıklı 174. maddesinin 8. sırasında yer alan 3 Aralık 1934 günlü, 2596 no.lu Bazı Kisvelerin Giliyemeyeceğine Dair Kanun’un 1. maddesine göre hangi din ve mezhepten olurlarsa olsunlar ruhanîlerin mâbet ve âyinler dışında ruhani kisve taşımaları yasaktır. Maddenin ikinci fıkrasına göre Hükûmetin oluruyla mâbet ve âyin dışında dinsel kisvelerin giyimi için bir kişiye izin verebilir. Diyanet İşleri Başkanı’na olduğu gibi.
RTÜK Başkanı’nın Etiler’de oturanları üzen sözleriyle Millî Eğitim Bakanı’nın okullardaki andın kaldırılacağına ilişkin sözleri de “açılım” ayaklarının nerelere uzandığını göstermektedir. Anddaki “Türk’üm” sözcüğü ümmete dayalı bir devletin yıkılışından sonra ulusa dayalı bir yepyeni devletin kuruluşunun, kurucu öğe Türkiye halkının ulus olarak birleşip kaynaşmasının adıdır. Kürt kökenlilerin yanlış anladıkları gibi iktidar da Türk’lüğü anlamıyorsa denilecek çok söz vardır. Dinsel bağımlılık, sömürüye varan “siyasete araç kılma” oyunları bu ölçüde bozgunculuğa ve yıkıcılığa dönüşebiliyorsa geleceğimiz iyice tehlike altında demektir. Başbakanın ikide bir “Tabuları yıkacağız” sözüyle üstü kapalı hedeflerden Mustafa Kemal’e gerektiğinde “Mustafa Kemal’imiz var” demesi de ikili siyasetinin dil değişikliğidir.
Toplumun tüm sorunları, güvenlikten sahte gıdalara değin savsaklanmakta, iktidarın çizdiği doğrultuda ve düzenlediği gündeme göre gereksiz tartışmalarla zaman yitirilmektedir. Telefonlarla konuşmaktan çekinenlerin giderek arttığı bir ortamda insanlık gereklerine aldırıp edilmemesi en büyük kötülüktür. Gazetelerin üçüncü sayfalarını dolduran suç olaylarının utandırıcılığı yanında hâlâ pişkinlik ve yüzsüzlükle toplum içinde dolaşanların varlığı, hele siyaset yaptığını sanan kimilerinin durumu ürperticidir. B. Arınç’ın Güldal Mumcu’dan televizyonda sözde özür dilemesi “özrü kabahatinden büyük” sözünü anımsatan bir durum olarak değerlendirilmektedir.
Toplumsal barışın bozulduğu alanlardaki konuşmalar ve toplulukların üzücü tepki sözcükleriyle ve bağırmalarıyla daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye’miz çoğu siyasetçilerin ve yöneticilerle medyanın bir kesiminin tutumu yüzünden hiç yaraşır olmayan durumlar içindedir. Hepimize düşen sorumluluklar, yükümlülükler giderek artmaktadır.
Kitap
CHP önceki Denizli milletvekillerinden Mustafa Gazalcı’nın “Aydınlık İçin Lâik Yönetim” ve “Bilimin Işığında Eğitimin Gücü” adlı iki kitabı Türkiye Aydınlanmasının gerçekleşmesi için eğitim-öğretimin ve bilimin etkileri konusunu olumlu ve olumsuz örneklerle ortaya koyup çözüm yollarını göstermektedir.
Dr. Sadık Özen’in “Kocatepe’den Dumlupınar’a- Cumhuriyet İçin Can Verenler” adlı yeni kitabı da ulusal duyarlığımız ve Atatürk ilkeleri için özenli davranışlarımız konularında tarihsel olaylarla yapmamız gereken çalışmalar için ışık tutmaktadır.
Dr. H. Halûk Erdem’in “Aydınlanma Penceresinden Eğitim, Kültür ve Toplum Yazıları”nı bir araya getiren kitabı kendi kaleminin ürünleriyle kimi söyleşileri kapsamakta, özellikle felsefe konusunda aydınlatıcı bilgiler vermektedir.
Hepsini kutluyor, okurlarımıza salık vermekle mutluluk duyuyoruz.
|