Kimi üniversitelerde yuvalanmış, medyanın kimi köşelerine çöreklenmiş, iktidar tetikçiliği yapan militanların kimileri de bilimsel san taşıyor. Son zamanlarda radyo ve televizyonlarda boy gösteren bu tiplerin halkı aldattığını, ulusal yaşam andı saydığımız Anayasa konusunda doğru bilgi vermekten öte, tam anlamıyla yanıltıcı bilgiler verdiğini üzüntüyle izliyorum.
Anayasa, demin de söylediğim gibi ulusal yaşam andıdır. Herkesin klasik söylemde anlaştığı ulusal uzlaşma belgesi olmaktan öte de, bizim ulusal hukukumuzun kaynağıdır.
Dünyanın en güzel üç-dört anayasasından birisi olan 1961 Anayasası’nı bile kötüleyen sözde bilim adamlarının boy gösterdiği bu ortamda, bu Anayasa’nın çok kötü bir kopyası olan 1982 anayasasını, yargı organlarının seçili kılındıkları alanlarda ellerinden geldiğince düzeltmeleri, “içtihat” dediğimiz kararlarıyla güncelleştirip yenilemeleri de onların görevi sayılır.
Bunun için çıkmış bir fırsat Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri ağırlıklı 111 milletvekilinin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru ile ortaya çıktı.
Biliyorsunuz Anayasa değişiklikleri konusunda cumhurbaşkanı, başbakan ya da siyasal partiler ne teklif verebilirler, ne de Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilirler. Anayasa değişikliğini önerme hakkı 184 milletvekilinin imzasıyla olur, iptal istemi ise en az 111 milletvekilinin imzasıyla Anayasa Mahkemesi’ne yapılır.
Anayasa Mahkemesi’ne başvurulduğu andan başlayarak azgınlaşan bir iktidar yandaşı medya saldırısı oldu. Hem Anayasa Mahkemesi’ne, hem de Anayasa Mahkemesi’nin çok değerli bildiğim ve nitelikleriyle her zaman övdüğüm, tarafsızlığından hiç kuşku duymadığım üyesi Fulya Kantarcıoğlu’na, sonra da başkanvekili Osman Paksüt’e…
Açıkça belli oluyor ki, bu iki üyenin, bu kötü Anayasa değişikliği karşısında takınacağı tavır, onların alması olası dört oyu, karşı reyi azaltacaktı. Çünkü Anayasa değişikliklerinin Anayasa Mahkemesi’nde olumlu-olumsuz karara bağlanması için, daha doğrusu iptal edilebilmesi için 7 oy gerekiyor. Salt çoğunluk yetmiyor. 1995 Anayasa değişikliği ile siyasal güçler bunu da bozdular.
Bir kez, şöyle bir yoldan gidelim; tabii bir hazırlığım yok. Aslında Anayasa Mahkemesi’nin kararı yayınlanmadan, gerekçeleri görülmeden, kimlerin nasıl oy kullandığı, kimlerin hangi dayanaklar üzerinde durdukları belli olmadan değerlendirme yapmak yeterli olmayacaktır. O zaman Anayasa Mahkemesi’nde acaba siyasal bir yaklaşım mı oldu, “ne şiş yansın ne kebap” mı oldu, siyasal iktidarı gücendirmeyelim mi oldu, yoksa muhalefetten yana görünmeyelim özeni mi oldu, o alınan kararlardan belli olur.
“Öz” ve “biçim” yönünden inceleme tartışması
Ancak ben mahkemenin yansızlığını esas alarak eleştirilerimi yapıyorum. Anayasa Mahkemesi kararlarını yorumlarken “laiklik din düşmanlığı değil” diyorlar, sanki laiklik din düşmanlığıymış gibi. “Anayasa Mahkemesi esas inceleme yapamaz” diyorlar, sanki esas inceleme yapıyormuş gibi.
Anayasa açık. Anayasa değişikliklerini Anayasa Mahkemesi öz yönünden denetleyemez. Biçim yönünden denetler, o da Anayasa’da yazan üç yüzeysel ve kaba koşulda olur. Nedir? 184 imzayla Anayasa değişikliği önerilmiş midir, iki kez görüşme zorunluluğuna uyulmuş mudur, bir de en az 330 imza var mıdır?
Anayasa değişikliğine ilişkin kabul oyu 367 imzayı aşarsa, cumhurbaşkanı isterse halkoyuna götürür. 367 oydan aşağı olursa otomatikman halkoyuna gider, engellemenin olanağı yoktur.
Şimdi “Anayasa Mahkemesi de öz yönünden denetleyemez, biçim yönünden denetler”e gelince... Bu saydığım üç maddeyi denetlemeyi, tutanak yazmanlar da yapar. Açacaksınız, bakacaksınız; 184 milletvekili imzalamış mı? Anayasa Mahkemesi’nin önüne götürmeye ne gerek var? İki kez görüşme olmuş mu? Tutanağa bakarsanız; hangi gün görüşülmüş, 48 saat geçince ikinci görüşme olmuş mu? Üçüncüsü; kaç oy alındığı kesinkes belli olmalı ki kabul edilmiş sayılsın. O zaman ne gerek var bunun Anayasa Mahkemesi’ne getirilmesine?
Anayasa’yı bu kadar eften püften bir denetimle Anayasa Mahkemesi’ne görev verdiği bir metin olarak görmek yanlıştır. O bakımdan biçim yönünden inceleme kapsamına, daha önceki Anayasa Mahkemesi kararlarında olduğu gibi, değiştirilmesi önerilemez değişiklikler önerilmişse, bu biçim yönünden Anayasa Mahkemesi’ne denetim hakkı verir. O bakımdan “Anayasa Mahkemesi -kimileri sömürdü- öz yönünden denetleyemez biçim yönünden denetler” diyerek sanki öz yönüne giriyormuş da bu uygun bulunmuyormuş gibi yansıtmaya çalıştılar, öyle değil.
Anayasa Mahkemesi’nin öz yönünden denetimi, demin de söylemeye çalıştığım gibi, saydığım kaba üç koşula bağlı değildir. Özünde ve temelinde Anayasa’nın değiştirilmesi önerilemez kurallarını değiştirmek varsa o da biçime girer. Biçim dediğimiz salt bir yöntem değildir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerini Anayasa’nın ikinci maddesindeki niteliklere dokunuyorsa, birinci maddesine dokunuyorsa, cumhuriyet biçimine, ikinci maddedeki niteliklere, üçüncü maddesindeki Başkent Ankara’ya, İstiklal Marşı ve Türk bayrağına, ülkenin ulusuyla bölünmez bütünlüğüne dokunuyorsa, Anayasa Mahkemesi bunları bal gibi inceler.
Bugün yapılan inceleme de budur. Bu inceleme öze girme değildir. İktidar yandaşları ve iktidar ilgilileri, dünden beri üzüntüyle izliyorum; “Anayasa Mahkemesi Anayasa’yı çiğnemiştir” diyorlar. Hayır, bu öze girmek değildir. Anayasa Mahkemesi aslında Anayasa’nın özüne saldırıları, Anayasa’ya aykırı biçim yönünden denetimle önlemiştir. Bunu bilelim bir. İkincisi, Anayasa Mahkemesi’nin hep alıştığımız gibi yalnızca laiklik karşıtı eylemler konusunda duyarlılığı yok. Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın dördüncü maddesi gereğince değiştirilmesi önerilemez 4 maddeye baktığı için, ki bunun içine demokratik, laik sosyal hukuk devleti de giriyor. O halde hukuk devleti ilkelerine aykırı bir durum varsa, Anayasa Mahkemesi’nin bunu iptal etmesi gerekir.
Sanıyorum-açıklanmamış olmakla birlikte-Anayasa Mahkemesi’nin yaptığı da budur. Tabii biz başkaları gibi hukuk dışı yollara girip bilgi almaya çalışmadık, o nedenle ancak yorum yapabiliyoruz.
Biliyorsunuz; Ergenekon soruşturması gibi soruşturmalarla ilgili kimi konuşmalar hukuksal aykırılık konusu oldu. Gizli kalması gereken anlatım ve belgeler yandaş medyaya sızdırıldı. Bu kötülükler önlenmeli, ama önlenmiyor. İstense önlenebilir. İşte bizi de böyle bir suçlamayla karşı karşıya bırakmasınlar diye yakınlarımızla, tanıdıklarımızla bile bu konuları konuşmadık. Evimizdeki telefonu bile doğru dürüst kullanamıyoruz.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını, demin de söylemeye çalıştığım gibi gerekçesi yayınlanınca, verilen oylar ve onların dayanakları belli olunca eleştirmek daha doğru olur. Ama, halkımızın bilgilendirilmesi bakımından söyleyeceğim, bir; Anayasa Mahkemesi siyasal iktidarların gücünü Anayasaya uygun kullanma yönünden gerekli denetim görevini yapmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi bu görevi için bu çalışmayı yapmıştır. İki; Anayasa Mahkemesi’ni ve üyelerini suçlamak bana göre akıl ve ahlak dışı bir tutumdur. Üç; eleştiri yapabilirsiniz, ama eleştirseniz de uymak zorundasınız. Uysanız da eleştirme hakkınız her zaman vardır. Ama bunun ölçülerini çiğnememek gerekir. Türkiye’mizde bu ölçülere, çok kimse, özellikle iktidar güvencesiyle uymuyor. Dört; Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa değişikliklerini halk oylamasından önce görüşemeyeceği görüşünün sakatlığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Anayasa değişikliklerinin bir özelliği vardır. Anayasa değişiklikleri 330 oyla 367 oy arasında kalırsa otomatikman referanduma gider. Ama Resmi Gazetede yayımlanır. Yani yasa olarak gider. Referanduma giden yasadır. 367’den fazla oy alırsa cumhurbaşkanı isterse gönderir ama yine Resmi Gazete’de yayınlanır, yani yasadır. Bu bakımdan hem Anayasa’nın 177. maddesinde hem de Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulmasına ilişkin 3376 no’lu yasada bunların yasa olduğu yazılıdır. Bir koşul; bunlar yasalaşır, yürürlüğe girmesi halk oyuyla olur. Kabul edilirse yürürlüğe girer, edilmezse girmez. Halkoyuna sunulmazsa bu metinler, yahut reddedilirse, yürürlüğe girmediği için önceki Anayasa metinleri yürürlükte kalır.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı, yeterli değildir
Şimdi Anayasa Mahkemesi’nin bunu inceleyip incelemeyeceğine ilişkin kendi bilim adamı sananlarla, yalan yanlış anlatımlarla televizyon ekranlarına çıkan iktidar yandaşları, bir kez daha hukuksal yönden yanılgıya düşmüşlerdir. Halk oylamasından önce Anayasa Mahkemesi’nin yasalaşmış Anayasa değişikliklerini inceleme hakkı vardır. Bunu yapmıştır Anayasa Mahkemesi. Şimdi bu olumlu sonuçlardandır. Bir olumlu sonuç daha; öyle ya da böyle, bu incelemelerin sonunda hem Anayasa Mahkemesi ile ilgili hem de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili kurallarda birer ibare iptal edilmiştir.
Ama en son kanımı söyleyeyim; bana göre bu yeterli değildir. Madem hukuk devletine aykırılıkla siz biçim yönünden inceleme yapıyorsunuz, o zaman Anayasa Mahkemesi’nin 19961 Anayasası’nda üyelerini gönderen organların doğrudan seçmeleri geçerliydi de niye 1982 Anayasası’nın bunları geri götüren, her şeyi cumhurbaşkanı’nın eline veren düzenlemeyi iptal etmiyorsunuz. Hukuk devletine uygun mu bu? Anayasa’nın 6. maddesi gereğince zannediyorum cumhurbaşkanı aynı zamanda yönetimin başı. E, yönetimin başı yargının tüm üyelerini atarsa, özellikle cumhurbaşkanını görevlerine ilişkin suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılayacak olan organın üyelerinin tümünü cumhurbaşkanı atarsa, böyle bir şeyin hukuka uygunluğu savunulabilir mi?
O bakımdan bana göre Anayasa Mahkemesi’nin bu verdiği iptallerin genelde hiçbir yararı yoktur. Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bu yapılandırılmasını getirilen anayasa değişikliği doğrultusunda değiştirmeyeceğine göre Türkiye’nin hukuksal geleceği kuranlıktır.
Yalnızca üyelerin kendi organları içinde nasıl seçileceğini, HSYK üyelerinin ya da Anayasa Mahkemesine üye gönderecek diğer organların yalnız biri için değil de boşalan diğer üyeler için üç aday göstermesi olanağı sağlamak hukuka uygunluğu sağlamak için yeterli değildir. Yapı duruyor. Yapının etkilenme durumu ortada duruyor. Yapı üzerindeki siyasal baskı duruyor. Yönetimin ağırlığı duruyor. Anayasa Mahkemesi’nin üyelerini atamakla, HSYK’nın üyelerini atamakla bir iş yapıldı zannediliyor.
Dağ, fare doğurmuştur
Kaldı ki daha 1961’lerde daha doğmamış olan kimilerinin yaptığı anlatımlar var, biz işin içindeydik; Yüksek Hâkimler Kurulu üyelerinin 18’inin 6’sı birinci sınıf Hâkimler arasıdan seçilirdi. Hâkimlerin Meclis’te nasıl dolaştığını, nasıl bildiri gönderdiğini, nasıl istekte bulunduğunu, siyasetçilere nasıl yaklaştığını ve kurul üyesi olmak için nasıl çabaladığını Hâkim niteliklerine uymayan hangi yaklaşımlar içinde bulunduğunu biz üzüntüyle izledik. O nedenle 1971 değişikliğinde bu kalktı. Her şeyin iyi tarafları olduğu gibi kötü tarafları da var. Ben demek istemiyorum ki; bu Anayasa’nın her tarafı kötü. Anayasa Mahkemesi’nin ve HSYK’nın yapısına ilişkin düzenlemeler dışındaki düzenlemelerin iyi yanları vardır. Ama hiç birisinin bizim yaşamımıza faydası yoktur. Bu yapılan değişikliklerin Anayasa Mahkemesi ve HSYK kanalıyla halkımızın adalet beklentilerine, haklarını elde etmesine, haksızlıkları gidermesine, güvenlik içinde yaşamasına hiçbir katkısı yoktur. Bana göre dağ fare doğurmuştur.
1983 yılına kadar Anayasa Mahkemesi kararları açıklanmıyordu. 1961 Anayasası’nda karar verildiği gibi yürürlüğe giriyordu. İktidarın hoşlanmadığı 71 değişikliği ile kararın Resmi Gazete’de yayımına bağladılar işi. 1982 Anayasası da iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanmaz dedi. Dikkat edin; red kararlarının açıklanmasına engel var mı? Yok.
Peki, bir örnek vereyim; Ceyhan Altınyelek isimli Tercüman gazetesi muhabiri Başkan Semih Bey’e sordu; o gün önemli bir konu vardı herhalde, “Sayın başkan, ne karar verdiniz” diye, Başkan, söylemem dedi. Bunun üzerine muhabir gitti, iptal edilmiştir diye yazdı. Söylemiyor ya. Halbuki reddedilmişti. Karar açıklanınca da yayının yanlışlığı ortaya çıktı.
Şimdi halkı yanıltmamak, iktidarlara olanak tanımak, bir an önce yanlışlardan kurtulmak ve sakıncalı işlemler varsa alıkoymak için, sonuç bildirme anlamında bilgilendiriyor. Çünkü karar açıklaması demek karşı oylarla birlikte kimin ne oy verdiğini açıklamak demektir. Dün Anayasa Mahkemesi Başkanı da sonuç bildirdi. Sonuç bildirdiğini anlatmaya çalıştı ama “açıklama” kelimesini kullandı. Bilgi vermek dedi. Mahkeme Başkanı bilgi vermek zorunda değil. “Açıklama” sözü zaten doğru değil. Sonuç bildirmek, demin anlatmaya çalıştığım, dört beş maddede sıralamaya çalıştığım yararlar için önemli bir katkıdır. Bu bakımdan “kararlar açıklanamaz” demeleri yanlış. Çünkü karar yoktur, yalnız sonuç bildirilmiştir. Karar, karşı oy sahipleriyle, imza sahipleriyle birlikte açıklanır. Bu bakımdan iktidar yandaşları istismar edip Anayasa Mahkemesi’ne saldırı için bahane aramaktadırlar. Bunu da yeri gelmişken söylemiş olayım.
HSYK ve YARSAV’ın açıklamalarına katılıyorum
HSYK ve YARSAV’ın açıklamalarına da katılıyorum çünkü orada yönetimde bulunan hukukçuların ne kadar yansız, ne kadar gerçekçi ve bilgi bakımından ne kadar donanımlı olduklarını biliyorum. O nedenle açıklamaları zaten haklılıklarının dayanağıdır.
Adalet bakanının ağırlığı yerinde oldukça, cumhurbaşkanının çoğunluğu seçme olanağı elinde oldukça, ister sekretarya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda olsun, ister yazmanlık olsun, ister kurul raporu hazırlasın, herkes bildiğini okuyacak olduktan sonra…Ben yazsam HSYK’nın gündemini ne olacak. Oradaki üyeler iktidar yandaşı olduktan sonra neye yarayacak.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları üzerine çıkan “ne kadarı iptal edildi” tartışmasına gelince; Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği kısımlar çıkarılacak ve kalanlar halk oylamasına sunulacaktır. Yani metinden iptal edilen ibareler çıkarılacak ve kalan kısım halk oyuna götürülecektir.
Çıkarılan metin kuralın varlığını bozsaydı kuralı iptal ederlerdi. Çıkarılan tümce ya da sözcükler kuralın öbür yapısını bozmuyor ki. O nedenle yalnızca bunları iptal ettiler.
Bana göre aslı gibi geçmiştir. Anayasa Mahkemesi ve HSYK’ya üye seçiminde üyeler bir kişi seçeceklerdi, şimdi üç kişi seçecekler, ne fark eder yani. Tek kişiyle kendi adamlarını seçtirme olanağı azalacak ama, gene üç kişiden birini cumhurbaşkanı seçeceğine göre, hiçbir şey olmayacak.
Referandum tarihinde ince bir oyun var
Ancak referandumun gününü insanların özellikle Ankara, İstanbul gibi şehirlerde yaşayanların kent dışında olduğu aylarla rastlayan, Ramazan Bayramı’nın hemen ertesi ve okulların henüz açılmadığı bir döneme denk getirdiler. Bunların hepsinde ince bir hesap var. Mümkün mertebe, aydınlar ve aklı eren kesimler oyunu kullanamasın, “hayır” diyemesin diye çok hesaplı bir savaş var.
Son olarak iptal edilen maddeler hukuksal yönden bir düzeltme olsa da yeterli değil. Doyurucu değil. Önemli bir değişiklik getirecek değil. Aykırılıkları ortadan kaldırmış değil. Umutları karşılamış değil. Hukuk devleti bağlamında olası karanlıkları önleyici kapsamda değil.
Bütün bunlara karşın, hukuk devletini demokrasinin gerçek dayanağı bilerek korumak için Anayasa Mahkemesi’ne güvenecek, hukuka bağlılığımızdan ödün vermeyecek ve Mahkeme üyelerinin onurları ve kişiliklerine saygılı olacağız.
|