Şu sıralarda bir tohum tartışması aldı başını gitti.
Önce bir bakalım Nevşehir Üniversitesi’nin akademik yılı açılışında yaptığı konuşmada YÖK Başkanı Sayın Özcan hangi uyarılarda bulunmuş.
Üniversitelerin araştırmalara önem vermesi gerektiğini belirten YÖK Başkanı, özellikle tohum ithalatının ciddi tehlikelerin sinyalı olabileceği konusunda uyarıda bulundu: "Ülkemizde yetiştirilen domates ve buğday tohumlarının büyük bir kısmı yerli olmadığı için ABD ve İsrail’den geliyor. Sonunun ne olacağı da belli değil. Domates tohumunu alıyorsunuz, artık genetik programlama diye bir şey var, içine bilmediğiniz bir genetik mekanizma yerleştirirler, hiç bilmediğimiz hastalıklara kapılabiliriz. Böyle şeylerle zamanla bir milleti yok edebilirsiniz. Öyle şeyler yaparlar ki, 20 yıl içinde o tohumdan yiyen insanlar ölür. Böyle tehlikeler de var. Üniversitelerin bu konuda bize yardım etmesini istiyoruz".
Şimdi burda sorulması gereken sorulardan biri şu: Tohumlarda gen manipulasyonu ile herhangi bir topluma bazi özellikler kazandırabilir yada kaybettirilebilir mi?
Neticede gıda yoluyla alınan yiyecekler tabii ki kısa ve uzun vaadede insanların gelişiminde birtakım etkileri olabilir. Bu tabii ki tartışmasız mümkün.
Yalnız Türkiye’ye tohum ihraç eden ülkerin böyle bir kötü niyeti var mı yada yok mu yada ilerde olabilir mi ve bunu yapacak teknolojiye sahip miler bilinmez.
Bence bu sorunun cevabı zaten yok ve aslında önemlide değil.
Bir ülke ekonomik açıdan bağımsız olması lazım. Bununda zaten tek yolu bir ülkenin mümkün olduğu kadar az ithalat edip azami miktarda ve çeşitte herşeyi kendisinin üretmesi.
Buna ilavetten olacak savaş ve doğal afetleri ve çeşitli nedenlerden dolayı doğal genetik mutasyonları göz önünde bulundurursak bazi şeylerin kesinlikle muhafaza olması gerektigi sonucuna varırız.
Bu sonuca Avrupalılar ve özellikle Norveçliler varmış olmalı ki „Svalbard“ isimli, Kuzey Buz Denizi'nde Norveç'e bağlı bir takımadada bu yönde bazi faaliyetlerde bulunuldu.
Buranın iklimi çok özel ve insan cesedinin dünya üzerinde hemen hemen hiç bozulmadan kaldığı nadir yerlerden biridir.
Bu adada buzullar arasında dev gibi bir dağın 130 metre altında inşa edilen ve 9 milyon dolara mal olan `Svalbard Küresel Tohum Deposu`, Mart 2008′den beri faaliyet gösteriyor.
Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü ve Norveç hükümeti tarafından yaptırılan Svalbard ambarında, hava sıcaklığı bazı tohumların 1000 yıl yaşayabildiği eksi 18 dereceye kadar düşürülüyor. Burada dünyada bilinen 4,5 milyon tohum örneği saklanacak.
Bu ambarın mülkiyeti Norveç‘ e ayıt. Bunların arasında Türkiye’den de tohumlar var mı bilinmez. Var ise bile bunlar Türkiye’nin etki alanı dışında.
Neticede Türkiye’de başka ülkelerde de olduğu gibi kendi yöresine has bitkileri var.
Bunların arasında mesela Hatay yöresinde yetiştirilen Diospyros kaki türü içinde olan bir (Trabzon) hurma(si) türü vardır. Bu çeşit döllendiğinde içi çikolata renginde olup D.kaki türünün Moralı çeşidi diye adlandırılır. Döllenmediğinde buruk, yumuşayınca burukluğu giden, döllendiğinde tohumlu olup sertken yenen bir çeşittir.
Ayni şekilde Osmanlı lalesi yada dünyada sırf Girit adasında ve Türkiye’de Datça bölgesinde var olan ve Avrupa‘ nın kendine öz olan iki palmiye çeşitinden biri olan Datça-Girit Hurması (Phoenix theophrastii) isimli bir palmiye Türkiye’ye öz sayılabılır. Hatta bunun bir alt türü olan Gölköy Hurması (Phoenix theophrastii spp. Gölköy)‘ da sırf bu yörede yetişmektedir.
Neticede bütün bunları göz önünde bulundurursak sırf Türkiye’de yetişen bütün bitkilerin (gıda amaçlı olsun yada olmasın fark etmez) envanterini çıkarıp tohumlarının muhafaza edilmesinde yarar vardır.
Buna paralel olarak Türkiye’de istenilen kalitede mevcut olmayan ama ihtiyaç duyulan bitkilerin tohumlarını bilimsel çalışmalar sonucunda Türkiye’de yetiştirilmesinde fayda var.
Asıl o zaman tam bağımsızlık söz konusu olabilir……….
|