Aslında “Yemekteyiz“ yarışması özünde güzel bir program. Vatandaşların sosyal-kültürel yapısı, yaşadıkları ortam, yemek yeme kültürü, damak zevki, ülkenin mutfak zenginliği v.s. sergilenmesinin amaçlandığı bir yapım.
Almanya’ da ayni program “Das perfekte Dinner” ismi altında izleniyor. Katılımcılar gayet nezih bir ortamda yemeklerini yiyorlar, kavga gürültü yok, hoş sohbet vs.. Ortalıkta rahatsız edici bir „agresif“ hava yok.
Katılımcılar çekinmeden birbirlerine gayet yüksek puan veriyorlar (bu gerçekçi değerlendirmenin bir kanıtı)- 8,9,10 puan; sorun yok.
Türkiye’deki “Yemekteyiz” programında kavga oranı çok yüksek, hakarete varacak tenkitler yapılıyor, düşük puanlar veriliyor ve yemeklerden “yabancı madde” çıkma oranı da çok yüksek (düşündürücü!).
Yani aslında bu yapım tamamen amacını aşan ve bunun ötesinde toplumun başka ihtiyaçlarına hitap eden bir şey.
Bunun böyle olması yapımcılar tarafından özellikle mi arzulanıyor acaba?
Yarışmacılara bu yönde hareket etmeleri için talimat mı veriliyor?
Bu tip davranışlar özellikle arzulanıyorsa o zaman katılımcıları tebrik etmek lazım, yakında birkaç tanesi film ve dizilerde karşımıza çıkabilir.
Yok arzulanmıyorsa ve tamamen katılımcıların kendi kişiliklerinden kaynaklanan bir oluşumsa o zaman bunun incelenmesinde bir yarar var.
Neticede bu yarışmacıların ödül alabilmek için kendilerini ön plana çıkarıp ve hırslanıp çeşitli tavırlar sergilediği bir yapım.
İşte bu hırslanma Almanya’da masada daha değişik sergileniyor ve topluma da olumlu yansıyor; hem reyting var (demek yapımcı ve seyirci memnun) hem de hoşgörü, sevgi ve insanlar arası iletişimin rekabetçi bir ortamda bile belirli bir düzeyde olabileceğini gösteriyor.
Aslında burada hem vatandaşlara hem de medyaya önemli görevler düşüyor.
Sorun aslında görünenden daha derin ve sabit.
Mesela yaşı oldukça küçük vatandaşlarımızın bile “Recep Ivedik” filmindeki (el kol hareketleri ile desteklenen) küfürlere kahkaha ve tezahürat ile karşılık verdiğini göz önünde bulundurursak arz ve talep dengesinin tamamen yeniden yapılandırılması gerektiğinin sonucuna varmak hayret edici olmaması gerekir.
Tamam bende “Recep Ivedik”, “Hababam Sınıfı” vb. filmlere gülüyorum (bu belirli sahneler için de geçerli) ama önemli olan nokta şu:
Seyirci (bu yaş ve eğitim düzeyi ile de alakalı) sanal ve gerçek ortamı birbirinden ayırt edebiliyorsa sorun yok. Ama bu garanti edilemeyeceğine ve eğitim konusunda o kadar açığımız olduğuna göre bazı şeylerinin gözden geçirme zamanı geldi de geçti de.
Not: Yapımcılara önerim programın adını „kavgadayız“ olarak değiştirsinler. Yani kısacası yarışmanın senaryosu yemek yerken kavga değil de, kavga ederken yemek yeme üzere kurulsun!
Yapımın özü değiştiği için lisans ücreti de ödemelerine gerek yok!
|