21.01.2011 tarihli “Teknolojik olarak yapmak biraz imkan dışımış…“ başlıklı makalemde ve birçok başka yazılarımda yerli sanayicinin çaresizliğini ve zihniyetini ön plana çıkarmıştım. Hatırlarsanız Başbakan Recep Tayyip Erdoğan TÜSİAD 41. Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada YİK Başkanı Mustafa Koç'a yerli otomobil üretmeleri için teklifte bulunmuş ve bunun üzerine Mustafa Koç şu cevabı vermişti:
"Daha onu teknolojik olarak yapmak biraz imkan dışı gibi gözüküyor. Elimizden geleni yapacağız."
O makalemin sonunda Mustafa bey’e isterse beni arayabileceğini yazmıştım. Bilmiyorsa o zaman benim bir Mak. Yük. Mühendisi olarak ona yardımcı olabileceğimi ifade etmiştim. Telefonum şu ana kadar maalesef çalmadı. Demek ki Mustafa bey araba yapabilmek niyetinde değil ve sözünün aksine muhtemelen elinden geleni yap(a)mıyor…;-)
Özellikle Ar-Ge çalıştırmalarına yeteri kadar para ve zaman ayrılmayıp kazanan paralar ile yurt dışında faaliyet gösteren şirketlere ortak olunup sadece onun ürünleri Türkiye’de pazarlarlanırsa o zaman bir ülkenin uçuruma sürüklenme ihtimalı yüksektir.
Neticede teknoloji alanda kendini geliştirmeyen sanayici bedelini eni sonunda en ağır şekilde öder. Ya kendisi öder ya da vatanına ödetir- ikisi de olabilir.
Sabancı ve Koç gibi büyük şirketler başta olmak üzere çoğu bankalar ve başka şirketler yurt dışında ortak buluyorlar ve vatandaşa bu bizim ortağımız diyorlar.
Olayın aslı ama söyle: Türkiye’deki şirket yada banka dünya genelinde faaliyet gösteren bankaya yada şirkete ortak değil. Yabancı şirket Türkiye’deki bankaya yada şirkete ortak. Yani Türkiye’deki ortak şirket o uluslararası dünya genelinde faaliyet gösteren ticari kuruluşun şantiyesi sayılır.
Yabancı şirket genelde Türk şirketini, mallarını pazarlamak için kullanıyor ve sonradan karını dövize çevirip yurt dışına transfer ediyor. Bu arada Türk ortak da memnun çünkü pek kafa yormasına gerek kalmadan para kazanıyor.
Bu döngü bir ülkenin teknoloji ve yenilik açısından gelişmesini engeller ve şu anda olduğu gibi cari açığı körükleyip ekonomiyi intiharın eşiğine getirir.
Bir tekrar hatırlayalım bakalım Koc.com.tr’de Tofaş bölümde neler yazıyor:
2010 ve sonrası
Tofaş, 2010 yılı için önceliklerini kalite mükemmeliyeti elde etmek, maliyet rekabetçiliğini artırmak, sektör öncülüğünü devam ettirmek, müşteri ve artan trenddeki bayi memnuniyetini daha da yukarı taşımak, sürdürülebilir ve kârlı büyüme ile tüm paydaşlarına değer yaratmak
olarak belirlemiştir. Uzun vadeli stratejisini ise “WCM -World Class Manufacturing/Dünya Klasında Üretim” programında elde ettiği başarısını altın seviyeye taşırken bu tecrübeyi yan sanayisinde yaygınlaştırmak, Fiat tarafından ‘tercih edilen’ bölgesel Ar-Ge ve üretim merkezi olmak, Ar-Ge ve üretimde kendi kendine yeterlilik ile sürdürülebilir ve kârlı büyüme hedefleri çerçevesinde oluşturmaktadır.
Iyi okudunuz değil mi?
Ar-Ge (Araştırma-Geliştirme) merkezi olmak istiyorlar ama bir araba bile üretebilecek bilgi ve imkanlara sahip değiller.
Bundan şu sonuç çıkıyor: Yapılan Ar-Ge araştırmasının Türk mühendislerine hiç bir katma değeri yok. Yapılan Ar-Ge araştırması ya kalitesiz yada tamamen lisans sahibin kontrolü altında yapılıp onlara katkı sağlıyor.
Anlaşılan „ortaklar“ arasında bilgi transferi olmuyor. „Ortaklık“ biterse Koç-Grubu’nun araba birimi sap gibi ortada kalacak çünkü anlaşılan şimdiye kadar bu işi tek başına yürütebilecek hiç birşey yapmamışlar ve kapmamışlar. Zaten buradan bunların gerçek ortak olmadığı anlaşılıyor. Bir şirket ortağına bilgi vermiyor ve saklı gizli hareket ediyor. Mağdur ortak, ortalıkta dolaşıp olmayan birşeyi yani “tecrübeyi“ yan sanayide yaygınlaştırmaktan bahsediyor.
Bilmiyorlarsa ben söyleyeyim: Bir ülkenin kalkınması için katma değeri yüksek ürünler üretilip ihracat geliri elde edilecek şekilde değerlendirilmesi lazım. Bu arada fuzuli ithalattan da uzaklaşılması gerekir. Ama işin içine tamah girerse işler karışır.
Okuduğunuz gibi ortaklık ile ortaklık arasında fark var. Türkiye’de çoğu köklü şirketlerin bile uyguladığı ortaklık yapısı aslında bu ülkenin kalkınmasını uzun vadede engelleyebilir ve şu anda ekonominin bir numaralı sorunu olan cari açığın da temel nedenlerinden biri.
Türkiye’deki bütün (sözde) sanayıcı, tüccar, bankacı, diğer iş adamları ve şirketlere sesleniyorum: Artık elinizi cebinize atın ve paranıza kıyın.
Madem kendi başınıza birşey beceremiyorsunuz ve ortağınız da size bilgi vermiyor o zaman parayı basın ve bu işi bilen bir şirket satın alın. Bunuda mı beceremiyorsunuz?
Yok halen anlamamakta direniyorsanız 14.02.2008 tarihli “ Ekonomide tarihi fırsat“ ve 27.04.2009 tarihli „Ekonomik kriz ve yatırımcı pusulası“ başlıklı makaleleri okumalarını tavsiye ederim. Bu yazılarımda bahsettiğim problemler ile ilgili çözüm yolları sundum.
Koç, Sabancı ve diğerlerinin kuzularına kıymaya niyetleri yok.
Ama şunu bilsinler: Kuzusuna kıymayan kebap yiyemez
Not: Başkaların kuzusunu yemeğe alışanlar yada o kuzulara güvenenler ileride aç kalabilirler. Bu böyle biline…
|